13/Söz ver.

5.6K 380 36
                                    

Bütün ışıklarım sen korkmayasın diye açık.

Ahmet Erhan

***

Arabadan indiğinde kalın topuklu, bej ayakkabılarının üzerinde durarak tedirgince omuzlarını açıkta bırakan, zarif çiçeklerle süslü, ekru rengi, kalem elbisenin eteklerini çekiştirdi Nilüfer. Omuzlarını aşan sarı saçlarını düzgün dalgalar haline getirerek şekillendirmiş, yüzüne büyük bir özenle, hafifçe makyaj yapmıştı. Dün akşamki konuşmalarından sonra, Kartal’a güzel görünmek için azıcık süslenmekte herhangi bir sakınca görmüyordu. Adamın söylediklerinin içinden mantıklı bir cümle bulup çıkarması neredeyse imkansızdı ancak gözleri, yeşil gözlerindeki bakışın derinliği, içinde söndürülmesi güç bir ateş yakmıştı.

Adam ona aşık mı olmuştu? Belki. Ancak her ne olduysa Kartal, Nilüfer’e hiçbir şey sezdirmemişti. Şimdi adamın onu öptüğü andan itibaren geçen kısacık zaman diliminde olanları düşündükçe 'Nasıl?' diye sormamak için kendini zor tutuyordu kız. Kartal, ona nasıl aşık olabilmişti? Nilüfer’in, her şeyin bir izahı olmadığını bilecek kadar aklı başındaydı. Sonunda evden içeri girip mutfağa geçtiğinde hızlıca kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Kartal sabahları kahvaltı yapmak yerine kahve içmeyi tercih ediyordu ancak belki lezzetli bir sandviç fikrini değiştirirdi. Hem bu sabah Nilüfer de bir şey yiyememişti. Tuhaf bir heyecan, midesinin şiddetli bir ağrıyla düğümlenmesine neden olmuştu. Hayatının bir gecede bu hale gelmesi karşısında nasıl bir tepki vermesi gerektiğine karar veremiyordu. Ne düşünmeli, nasıl hissetmeliydi?

Ne anlama geldiğinden emin olamadığı, derin bir tedirginlikle kalbindeki kıpırtıları takip etmekle yetiniyordu şimdilik. Kartal’dan en başından beri etkilendiğini hiç değilse kendine itiraf edebilirdi ancak onun yalnız iki kelimeyle kalbine bir çift kanat takabileceğini bilmiyordu. Üstelik adam, sadece birbirlerine zaman tanımaları gerektiğini söylemişti. Bir de ilan-ı aşk edecek olsaydı, kim bilir, kalbindeki kanatlar kaburgalarını aşarak omuzlarının üzerinden göğe ulaşırdı. Sıraya sokamadığı düşünceler, adeta köşe kapmaca oynayarak aklının içinde cirit atarken elinde hissettiği acının beklenmezliğiyle derin bir nefes alarak dikkatini toplamaya çalıştı. Keskin bir ışıltıyla parlayan bıçağın ağzındaki kırmızı renk, Nilüfer’in aklını hızla başına getirdi.

Elini mi kesmişti? Bakışlarını hızla mutfak tezgahının üzerinde gezdirdi. Hangi ara yapmıştı bunu? Henüz bir domatesi bile dilimlemeyi bitirmemişti.

Ansızın elinde hissettiği el nefesinin kesilmesine neden olurken Kartal’ın çatık kaşlarının birbirine değmek üzere olduğunu fark ederek gözlerini kırpıştırdı. Elinin durumu o kadar kötü müydü? Kulaklarındaki uğultu nefessiz kaldığı her saniye daha beter şiddetlenirken dudaklarını aralayarak havayı sessizce içine çekti. Adamın kokusunun bu kadar yakından geleceğini tahmin etmediği için daha o anda derin bir nefes aldığı için pişman olmuştu. Kartal’ın kokusunda kanını, akışını hissedebileceği kadar ağırlaştıran bir şey vardı. Öyle bir kimya ki sanki kanına kırmızı rengini veren ne varsa damarlarının içinde dibe çöküyormuş gibi hissediyordu.

“Bunu bıçakla mı yaptın gerçekten?” Kartal’ın sesi çok uzaklardan dalga dalga kulaklarına ulaşırken belirsiz bir nefesle gözlerini kırpıştırarak adama baktı. Çatık kaşları arasındaki mesafenin bir an bile çoğalmasına müsaade etmeden homurdanmaya devam ediyordu. “Elini böyle derinden kesmeyi nasıl becerdin, Nilüfer?”

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin