3 🗝 'Kış'

1.2K 214 401
                                    

Büyük bir uykunun mevsimidir kış. Yalnızca doğa değil, insanoğlu da onunla birlikte bu uykuya hazırlar -bedenini değilse de-ruhunu. İlkbaharın sağaltıcı neşesi, yazın baştan çıkarıcı enerjisi ve sonbaharın hüznünün ardından, kış bir teselli gibi geliverir. Şimdi ruhu uykuya
yatırma zamanıdır. Uyumanın ve unutmanın zamanı...

Daha bir gün önce en sevdiği mevsim kış olan Burak artık kıştan nefret ediyordu. Ailesini kaybetmiş evinden çok uzaklaşmıştı. Arabanın koltuğunda umarsızca yayılmış sessizce olacakları bekliyordu. Arabayı süren Oktay ise yola çıktıklarından beri tek kelime söylememiş, buzlu yollardan dolayı dikkatle arabayı kullanıyordu. Yarım saattir yoldaydılar ama Burak için sanki yıllar geçmişti. Sonunda dayanamayıp arabanın penceresinden dışarıya göz attı. Normal bir insana dışarıdaki manzara çok şey anlatabilirdi. Mesela karın ağaçlarla birleşmesiyle oluşan o muhteşem görüntü... Evlerin damlarından sarkan kristal gibi sarkıtlar... Ve yakınından geçtikleri buz pistine dönüşmüş donmuş küçük bir göl...

Ama Burak için bunlar sadece yalnızlık, ölüm ve hüzün anlamına geliyordu. Normalde çok eğlenceli, mutlu, konuşmayı seven bir çocukken içine kapanık biri haline gelmişti. İçinden Oktay Bey'e ailesinin nasıl bu haline geldiğini sormak istedi ama buna gücü yetmiyordu. Cesareti kırılmıştı. İstese de ağzı buna izin vermiyordu.

Sonunda Oktay bu küçük yavruya bir açıklama yapması gerektiğini düşündü. Elinden pek bir şey gelmiyordu en azından bunu yaparak azıcık da olsa vicdanını rahatlatabilirdi:

"Burak, seni bir arkadaşımın yanına götüreceğim. O çok iyi biridir. Aynı zamanda orada bir sürü arkadaşın olacak. Benim sana bakacak çok imkanım yok Burak. Lütfen beni anla. Anneni babanı öldüren insanlar beni de arıyorlar. Eğer sen benim yanımda kalırsan bu senin için iyi olmayabilir." dedi.

Burak akan burnunu eliyle silerek, "Peki, annem ve babamı neden öldürdüler? Ve benden ne istiyorlar? Ben onlara hiçbir şey yapmadım ki." dedi ağlamaklı bir ses tonuyla.

"Burak tüm bunları yakında anlayacaksın. Senden çok özür diliyorum. Lütfen beni affet. Annen ve baban benden yardım istediğinde oraya zamanında yetişemedim. Belki de tüm bunlar benim yüzümdendir. Ama sana yetiştim ve seni güvenli bir yere götüreceğim." diyerek onu teselli etti Oktay.

"Biz tekrar mutlu olacak mıyız?" dedi Burak.

"Sence tekrar mutlu olacak mıyız Burak?" dedi Oktay gözünü yoldan ayırmayarak.

"Bilmiyorum. Ama ben annemi ve babamı çok özlüyorum." dedi burnunu çekerek.

"Her şey yoluna girecek. Annen ve babanı sen göremesen de şu an onlar seni izliyorlar. O yüzden mutlu olmaya çalış ki onlar da sevinsinler Burak." dedi Oktay.

Burak hiçbir şey söylemedi. Hayata tutunduğu son daldı Oktay. Onun samimiyetine güveniyordu. Yine pencereden dışarı baktığında bir gariplik hissetti. Bu geniş yolda iki araba sürekli onların gittiği yerlerden gidiyordu. Nereye dönerlerse dönsünler peşlerini bırakmıyorlardı. Arkalarından gelen iki araba 10 dakikadır onları takip ediyor olamazdılar herhalde. İlk görünce fazla dikkat etmemiş belki onlarda aynı yoldan gidiyordur diye düşünmüştü. Arabaların daha da hızlanıp onlara yaklaşması bu düşüncesini kanıtlamış oldu.

Hemen Oktay'a söyledi, "Bir sorun var. Arkamızdaki arabalar bizi takip ediyor olmalı. Hiç peşimizden ayrılmadılar."

Oktay arabaları yeni fark etmişti. İçinden bir küfür savurarak gaza bastı. Ama maalesef aralarındaki mesafe kapanıyordu. Burak tekrar arkasına bakınca adamlardan birinin arabanın camından sarkıp silahını çıkardığını gördü.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin