12 🗝 'Ölüm ve Yaşam'

469 109 48
                                    

İnsanoğlu, başı sonu sırlarla dolu, göz kamaştırıcı bir evrenin aldanışlar içinde bulunan varlığıdır. Biz gerçekten yaşadığımızı zannederken asıl gerçek ölünce başlamaktadır.

🍃🍀🍃

Oktay, garajın girişini örten parmaklıklı kapıya ulaşmıştı. Elindeki anahtarlığın içinde doğru anahtarı arıyordu. Kendi arabasını patlayan laboratuar yakınlarında bırakmıştı. O yüzden başka araba bulması gerekiyordu. Ama arabayı bulması uzun sürmemişti. Polis bir arkadaşına çok acele bir işi olduğunu ve arabasını alması gerektiğini söylemişti. Arkadaşı onu kıramamış, arabanın anahtarlarını Oktay'ın soğuktan kurumaya başlamış avucunun içine bırakmıştı.

Karanlık garajın sessizliği içinde, köşede bir yerde araba onu bekliyordu. Sessizliği sadece nereden geldiği belirsiz, belirli aralıklarla damlayan su damlacığı bozuyordu. Oktay ayaklarını süre süre arabaya yaklaştı. Arabanın gayet kaliteli bir görüntüsü vardı ve son model olduğu anlaşılıyordu. Arabanın sürücü koltuğuna geçtikten sonra farları yaktı.

Ruhundaki sıkıntıyı yenmeye çalışıyordu. Derin nefes alıp birkaç dakika gözleriyle boşluğu taradı. Bu olanlara hala inanamıyordu. Kalbinin derinliklerinde bir yerde bir şey onu örseliyor, kafesinden dışarıya çıkmaya çalışan özgür bir kuş edasıyla çırpınıyordu. Yaşadığı zaman boyunca hiçbir işi doğru düzgün yapamamış olan vücudu sanki artık değişmek istiyordu. Artık o da her şeyi yoluna koymak istiyordu. Kendi hikâyesinin kahramanı olmak istiyordu Oktay.

Arabanın motorunu çalıştırdı. Belki bu sefer, ilk defa işleri yoluna koyacaktı. Ama bu kadar karışan işleri nasıl yoluna koyabilirdi ki? Olumsuz düşünceleri eliyle başından söküp attı. Yoluna olumsuz düşüncelerle devam edemezdi çünkü.

Garajdan çıkarak güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamış asfalt yola girdi. Bu sefer görevini zamanında yerine getirmesi gerekiyordu. Gaza basarak daha güneş ışınlarının ulaşamadığı karanlıklara doğru sürmeye başladı.

Hastanede ise günün en az yoğunlukta olduğu zamanları yaşanıyordu. En son aldığı hastaların tedavileri yapıldıktan sonra yorgun doktorlar odalarına çekilmişlerdi. Sadece herhangi bir acil duruma karşı hemşireler ve birkaç doktor nöbetleşe duruyorlardı.

Sarı saçlı, doktor kıyafetleri içinde bir adam, sol elinin avucunda bir şeyi saklayarak hastanenin koridorlarında ilerliyordu. Hemşireler, "Bu adam yeni bir doktor herhalde." diyerek dik dik ona bakıyorlardı. Kimsenin aklına kötü bir şey olabileceği gelmiyordu. Ya da yorgun vücutlarına geleceğini inandırmak istemiyorlardı.

Sarı saçlı adam kafasını yerden kaldırmadan Ayça'nın bulunduğu koridora girdi. Bir süre zaman kazanmak için dolandıktan sonra Ayça'nın bulunduğu odanın penceresinden içeriye baktı. Ayça hala uyuyordu ve bir doktor Ayça'nın bağlı olduğu makineleri kontrol ediyordu.

"Her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmeye gelmiş olmalı." diye düşündü. İnce dudakları yanaklarına doğru kıvrılmıştı. "Biraz sonra da böyle sakin olabilecek misin?"

Sarı saçlı adam saatine baktı. İşinin beş dakika gerisinde kalmıştı ve on dakika kadar bir süre içerisinde hastane yeniden kalabalıklaşmaya başlayacaktı. Acele etmesi gerekiyordu.

"Lanet olsun! Bu doktorun işlerimi bozmasına izin veremem." diyerek hırsla yumruğunu sıktı. Bu adamı beklerse geç kalacağını biliyordu. "O zaman maalesef ki bu adamı da öldüreceğim. Çok yazık oldu."

Doktorun arkasını dönmesini fırsat bilerek içeriye girdi. Doktor kimin geldiğine bakmak için arkasına dönmüştü. Sarı saçlı adam bir adım daha yaklaşarak doktorla göz göze geldi.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin