6 🗝 'Acılar Tepesi'

707 163 84
                                    

Oktay soğuktan uyuşmuş ve hissizleşmiş vücudunu rahatsız bir şekilde kıpırdattı. Karıncalanmaya başlamış olan bacaklarını beceriksizce hareket ettirdi ve yerinden doğruldu. Nerede olduğunu hatırlamıyordu. Pek bir şey hatırlamıyordu. Uzunca bir süre tavana bakarak nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. Bacaklarındaki karıncalanma aşağıya inmiş, ayak parmaklarını uyuşturmuştu. Ayağa kalkmaya çalışınca bacakları buna direnmiş yere çökmüştü. Nerede yattığına bakmak için kafasını çevirdi. Tahtadan bir sandıktan başka bir şey yoktu odada. Demek ki gece buraya gelmişti. Geceyi yarı baygın bir şekilde atlatmış üstündeki yorgunluğu atamamıştı. Kapıya yakın küçük pencereden başka içeriye ışık girmiyordu.

Sandıktan destek alarak ayağa kalktı. Sert ve soğuk bir yerde yatmaya alışık değildi, genelde evindeki yumuşak yatakta sıcacık bir uyku çekerdi. Bu yüzden her yanı ağrıyordu ve omzundaki yara sanki kızgın bir demirle basılmış gibi acıyordu. Normalde doktora gitmesi gerekiyordu ama şimdilik bu geri plandaydı. Kapı yerine konulmuş yamulmuş tahtayı kenara ittirdi ve dışarıya çıktı. Zihni yavaş yavaş kendine geliyordu. Nerede olduğunu hatırlamaya başladı.

Burayı Demet'le birlikte hazırlamışlardı. Canları sıkıldıkça gelirler birbirleriyle dertleşirlerdi. Bu tepeden neredeyse tüm şehir gözüküyordu. Etrafta fazla ağaç yoktu o yüzden yazın çok sıcak oluyordu bu yüzden birlikte arabayla malzeme getirmişler burayı inşa etmişlerdi. Pek mimarı bir şeyi yoktu, zaten amaçları sadece gölge bir yer yapmaktı. Buraya Acılar Tepesi adını vermişlerdi çünkü birçok acıları birlikte burada atlatmışlardı. Birbirlerinin omuzlarına kafalarını koyup hüngür hüngür ağlamış, gizliden gizliye birbirlerinin kokularını içlerine çekmişlerdi. Birbirlerini teselli etmişlerdi burada. Bu tepe nelere tanıklık yapmamıştı ki! Ama bugün Demet yanında değildi. Zaten yanında olmasını istemezdi çok riskliydi. O kötü adamlar hala peşinde olmalıydı.

Gece evine gitmeyi göze alamamış parasını da evde bıraktığından bir yerde konaklayamamıştı. O yüzden buraya gelmeyi tercih etmişti.

Karlardan dolayı kaymamak için dikkatlice tepeden aşağıya iniyordu. Bugün karakola gidecekti. Bu yaşanan olaylardan dolayı ifadesini vermesi gerekiyordu. Tüm haber kanallarında bu katliam konuşuluyordu ve hala çözülememiş bu olayı polisler aydınlatmaya çalışıyordu.

Sonunda kaymadan anayola ulaşmaya başarmıştı. En yakın otobüs durağında bekledi ve cebindeki son kuruşları harcayarak ilk gelen otobüse bindi. Hemen boş gördüğü yere oturdu ve başını cama yasladı. Küçükken babasıyla otobüse binince de başını cama yaslar yol boyunca başının titremesiyle yolculuk ışık hızında geçerdi. Belki de o titreşimler onun küçük beynini yorar uyuya dalardı ve babasının uyandırmasıyla zamanın çabuk geçtiğini zannederdi. Zamanla bunun nedenini anladı ama bu huyundan hiç vazgeçmemişti. Çünkü bazı şeyler insanlara geçmişindeki güzel şeyleri hatırlatır ve bu huyu tekrarlayarak eski zamanlara dönmek isterler. Ya da o duyguyu azda olsa yeniden hissetmeyi...

Otobüsten indikten sonra birkaç sokak ilerideki karakola kadar yürüdü. Hava hala soğuk olsa da güneş açmıştı ve karlar eriyordu. Karakolun merdivenlerinden çıkıp kapıdaki polis memurlarına başıyla selam verdi. Birkaç dakika bekledikten sonra Oktay'ı sorgu odasına aldılar.

Karanlık olan odayı küçük bir lamba cılız ışıklarıyla azda olsa aydınlatıyordu. Odada sadece masa ve iki tane sandalye vardı. Birde odanın bir köşesinde siyah bir cam vardı. Oktay bu camın arka tarafını göremiyordu ama camın arkasındakilerin onları rahatça duyup görebildiğini biliyordu. Oktay'ın sandalyeye oturmasını söyledi bir polis memuru ve kapıyı kapattı. Oktay yerine geçtikten birkaç dakika sonra içeriye bir elinde dosyalar diğer elinde kahve fincanıyla başka bir polis girdi. Gergin ve çökmüş göz hatlarından yoğun bir işi olduğu belliydi.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin