15 🗝 'Patronun Emri'

468 95 10
                                    

"Dillenger! Hemen buraya gelmelisin."

Sesi duyan Dillenger, sinirle homurdanarak patronun yanına gitti. Kendisine söylenen ve vaat edilen hiçbir şey yerine getirilmemişti. Oysaki bu yolculuğa ne hayallerle çıkmıştı. Şimdi ise eski bir evde, patronunun kölesi olmuştu. Kandırıldığına inanmak istemiyordu. Belki de işleri hallettikten sonra hayallerine kavuşacağım diye kendini teselli ediyordu.

Tahtakurusundan dolayı parçalanmaya yüz tutmuş, elli yıllık merdivenleri ikişer ikişer atlayarak geçti. Her seferinde bu merdivenlerin kırılmasından korkardı. Zaten geçerken yeterince gıcırdardı. Bazen bastığı yer çöker ayağı içinde kalırdı. Bir keresinde de böyle bir şekilde ayak bileğini burkmuştu. Hızla patronun odasının önüne geldi ve zaten aralık olan kapıyı yumruğuyla vurarak açtı.

"Bir sorun mu var efendim?" dedi Dillenger. Her zaman bu adamdan korkmuştu. Duyduğuna göre Sarı adını taktıkları vahşi ruhlu suikastçıyı gözünü kırpmadan öldürmüştü. Onu öldürdüğüne göre kendisini de en küçük hatasında öldürecekti. Güvende olduğundan emin olmak için kapının eşiğinden patronunu izlemeye başladı. Çünkü en kötü ihtimale karşı kaçmak için en iyi nokta orasıydı.

Küçük odanın ortasında, yer yer parçalanmaya başlamış bir koltuğa oturmuş olan patron dedikleri adam, kendini dünyanın merkezinde görürcesine kurulmuştu. Elindeki sulandırılmış birayı yudumlayarak doğruldu. Odanın tek ışık kaynağının etrafında uçuşan bir kelebek, patronun ayağa kalkmasıyla lambadan uzaklaşarak masaya kondu.

"Planları değiştirdik Dillenger. Bir sürü adamamızı laborotuvarın patlaması sırasında kaybettik. Birkaç adamımız da polisler tarafından sıkıştırılınca intihar etmiş. Sayıca azalmamız nedeniyle işlerimiz karıştı. Oktay'ın peşini bırakıp bir sonraki hedefimize kilitlenmeliyiz." dedi patron. Dillenger, sanki çok umurundaymış gibi başını salladı. Onun tek derdi bu işin sonunda alacağı paraydı.

Patron, masaya doğru yaklaşarak elindeki bira bardağından son yudumunu aldı. Boşalan kupayı, masadaki kelebeğe doğru savurdu. Kelebek, hızla kaçarak pencereden uçup gitmişti. Hıncını alamayan patron, kupayı kelebeğin ardından fırlattı. İstemsizce sırıtan Dillenger'ı görünce ona doğru döndü.

"Sen durumun ciddiyetinin farkında değilsin galiba! Polisler bizim peşimize düştü ve benim etrafımda doğru düzgün işini bilen biri yok." dedi öfkeyle. Ayağa kalkarak Dillenger'ın üzerine yürüdü. " Bunun için yeni kişiler bulmamız lazım. Tam bizim işimize uygun bir suikastçı buldum. Tek bir sorunumuz var. Geçen yıl polisler tarafından tutuklanıp İmroz adasına sürgün edilmesiyle bağlantımız koptu. Onu hapishaneden kaçırmak niyetindeyim."

Dillenger, tedirginlikle birkaç adım geriledi. Artık odadan çıkmış bulunuyordu. "Acaba bana nasıl değişik bir görev verecek?" düşüncesiyle korkuyordu. Kendisi öyle profesyonel silah kullanmayı bilmezdi. Çoğu terörist gibi vurup kaçmakta uzmanlaşmıştı. "Keşke Sarı'yı öldürmeseydi." diyerek düşüncelerini tamamladı. Çünkü genellikle sıcak temasta Sarı bulunurdu.

"Tamam, sorunu anladım ama benim yapabileceğim şey ne?"

Patron, kırlaşmaya başlamış, kirli sakallarını kaşıyarak Dillenger'ın yanına ilerledi. Ellerini sakalından çekip yavaşça titremeye başlamış Dillenger'ın omzunu okşadı. Mesaj verircesine ilerleyen eller boyna doğru ilerledi. Hiç acıtmadan ama tehdit edercesine parmaklarını gezdirdiği şah damarındaki nabzı hissediliyordu. Ellerini yine yavaşça çekerek önünde birleştirdi. Kenetlenen parmaklar hiçte hayra alamet değildi.

"Senin çok beceriksiz biri olduğunu bildiğim için sana daha kolay bir görev vereceğim." dedi Dillenger'ın yüzüne doğru tıslayarak.

Dillenger'ın bir anlık rahatlığı bir çift tehditkâr yeşil göz karşısında yok olmuştu. Hayatı boyunca hiçbir renkten bu kadar nefret etmemişti. Koyu yeşil gözler onun ruhuna işlemişti. Sanki adamın gözlerinin önünde kendi ölümünü görmüştü.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin