4 🗝 'Eski Anılar'

907 201 346
                                    

Demet Burak'ı kendi odasının yakınında bulunan bir odaya götürdü. Şimdilik bu odada kalacaktı Burak. Onun yatağını hazırlayıp alnına iyi geceler öpücüğü kondurdu. Burak'ın aklına Ayşe Teyze'si gelmişti. Ayşe Teyze'si o yatmadan önce hep onu öper öyle yatırırdı. Onu çok özlemişti Burak. Aslında herkesi çok özlemişti. Babasını, annesini, evlerini, odasını, her zaman evlerinin önüne gelip beslediği kediyi, arkadaşlarıyla oynadığı parkı... Çok özlemişti geçmişini. Yanağından bir damla yaş aktı. Ağlamamak için başını sertçe yastığının içine gömdü. Nefesi kesilmesi umurunda değildi. Artık ağlamak istemiyordu. Çünkü ağlamak acı veriyordu.

Demet Burak'ın odasının kapısını kapatıp aşağı kata indi. Bahçe kapısını açarak yurdun bahçesine çıktı. Kendini kötü hissediyordu ve hep kendini kötü hissedince bahçede yürüyüşe çıkardı. Nasıl kötü hissetmezdi ki! Ama ona huzur veriyordu bu kısa doğa yürüyüşleri. Gözlerini kapatıp güzel şeyler düşünmeye çalıştı. Dünyadan bir süre uzaklaştı ve kendini rüzgârın akımına bıraktı. Hava soğuktu ama o hissetmiyordu bu soğuğu. Rüzgârla birlikte dans eden dalların çıkardığı sese kulak verdi. Aynı ninni gibi geliyordu Demet'e. O anda geçmişe döndü.

Üniversite yıllarındaydı ve final sınavına az kalmıştı. Yine yaptığı gibi üniversitenin bahçesinde yürüyüşe çıkmıştı. Çok stresliydi ve buna ihtiyacı vardı. Belki Oktay'ı da görebilirdi. Oktay ona çok iyi geliyordu. Onu görünce rahatlıyor ve daha mutlu oluyordu. Çok garip hissediyordu onu görünce. Evet, her zamanki yerindeydi Oktay. Bankta kitap okuyordu. Ona selam vermekle vermemek arasında kaldı. "Ya beni görmek istemiyorsa? Ya benden rahatsız oluyorsa" diye düşündü. Sonra bu düşünceleri kafasından atarak " Saçmalama! Sadece arkadaşça selam vereceğim o kadar" diye istemsizce gülümsedi.

Derin nefes alarak yanına yavaşça yaklaştı ve selam verdi, "Merhaba! Benim adım Demet." dedi sevimli bir şekilde gülümsemeye çalışarak.

"Merhaba bende Oktay. Tanıştığımıza memnun oldum."

"Şeyy yanına oturabilir miyim acaba? Konuşacak kimse yok ve benim canım çok sıkkın biraz konuşmaya ihtiyacım var galiba." dedi sanki gerçek amacı oymuş gibi.

"Tabii ki oturabilirsin, benimde canım sıkılmıştı zaten."dedi Oktay.

Demet nazikçe Oktay'ın yanına oturdu. Sonra değişik konularda sohbet ettiler. Ne sıkıntıları varsa birbirlerine anlattılar. Zaten sıkıntılar paylaşıldıkça azalır; mutluluk paylaşıldıkça çoğalmaz mıydı? Oktay'la Demet birbirleriyle çok çabuk kaynaşmışlardı. Çünkü ikisi de güvenecek ve sığınacak bir dosta muhtaçtılar.

Demet gözlerini yavaşça açtı. Yaşadığı en güzel günlerden birisiydi o gün. Üşüyen ellerini soğuktan korumak için ceketinin ceplerine soktu ve yürüyüşe devam etti. Demet, yürüyüşe çıkma alışkanlığını annesiyle edinmişti. Annesiyle de hep sabah yürüyüşlerine çıkarlardı. Annesi sayesinde doğadaki bu güzellikleri görmeyi öğrenmişti. İçinden ağlamak geldi bir anda. Lakin güçlü olmayı da ondan öğrenmişti. Ağlamamıştı ama tekrar eski anılarına geri döndü.

Yıllar önce daha liseye giderken odasında resim yapıyordu Demet. Çok seviyordu resim yapmayı. Tam o sırada evin kapısı sertçe kapandı. Sarhoş babası gelmişti eve. Leş gibi alkol kokuyordu. Ona baba demeye tiksiniyordu Demet. Her zaman yaptığı gibi saçma sapan şeyler yüzünden annesinin üzerine yürümüştü. Bağırıyor çağırıyor annesini tahrik ediyordu ama annesi dayanıklı kadındı. Onun bu sözlerinde etkilenmiyor sadece gözünün içine bakıyordu. Demet de kafasını kapısının dışından uzatmış bu olanları izliyordu. Artık dayanamıyordu bu adamın yaptıklarına. İşler çığırından çıkmaya başlayınca öfkeden kıpkırmızı olmaya başladı Demet. Biri bu olanlara dur demeliydi.

Baba demeye utandığı adam artık haddini iyice aşıp annesini dövmeye başladı. Demet sonunda iyice çıldırdı ve o tatlı kız masada duran içki şişesini eline alıp sertçe babasının başına vurdu. Sanki eşini kendi malıymış gibi görüp kendini çok güçlü zanneden o adi adam patates çuvalı gibi yere serildi.

O eziyetler sırasında bir damla gözyaşı dökmeyen kadın, kızının bu hareketi sırasında gözyaşlarına hâkim olamadı. Demet'te ağlayarak annesine sarıldı.

Annesi kızının gözyaşlarını silerek, "Kızım bunu yapmaman gerekiyordu. O benim kocam ve senin baban. Buna karışmamalıydın."dedi. Fakat içten içe bunu yaptığı için kızıyla gurur duyuyordu.

"Artık ne senin eşin ne de benim babam. Senin onun eşin olduğun malı olduğun anlamına gelmez. Sana zarar verme hakkı yok. Hem ne demiş Rasûl-i Ekrem Efendimiz Sizin hayırlılarınız hiçbir zaman (hanımlarını) dövmezler" .

Annesi Demet'in yüzüne bakarak, "Seni seviyorum kızım. Her zaman böyle güçlü bir kız ol. " dedi.

Demet'le annesi evden kendilerine ait eşyaları toplayıp bundan sonra anneannesiyle beraber yaşadılar. Annesiyle babası boşanmıştı aylar sonra... Bundan sonra daha huzurlu yaşam süreceklerdi.

Demet anılarından sıyrıldı. Hiç sevmiyordu bu özelliğini. Genelde yalnız olduğunda istemsizce dalıyor, anıları arasında kaybolup gidiyordu.

"Uff hava da çok soğumuş farkında değilim içeri gireyim de üşütmeyeyim " dedi kendi kendine. Yurdun kapısını kilitleyerek odasına gitti ve yatmak üzere hazırlanmaya başladı.

Bu sırada Burak'ın gözüne uyku girmemiş pencereden gökyüzünü seyrediyordu. Demet abla gittikten sonra yine ağlamış uyumamıştı. Şimdi artık ağlamıyordu. Ağlamak geçmişi geri getirmiyordu sadece onu daha çok yıpratıyordu.

Cebinde bir şey vardı ve bacağına batıyordu Burak'ın. Elini cebine görünce cebinden ailesiyle yazın deniz kenarında çekildikleri fotoğrafı gördü. Babası çok ciddi bir insandı ve işinin aşığıydı. Burak'la fazla ilgilenmez ama onu içten içe severdi. Nasıl olsa tek yavrusuydu onun. Annesi ise Burak'ı çok sever onunla hep ilgilenirdi. Hatta bir gece tek başlarına kaldıklarında Burak annesine "Siz çok çalışıyorsunuz. Benimle az ilgileniyordunuz. Ben sizi çok özlüyorum. Siz çalışmayın benimle oynayın " dediğinde ona yıldızları gösterip. " Aslanım, biliyorum sen bizi çok özlüyorsun. Ama hiç canını sıkma. Bizi özlediğinde yıldızlara bak. Çünkü bende oraya bakıyor olacağım. Bu sayede hep birbirimizi gözleyeceğiz " demiş ve gülmesi için onu gıdıklayıp öpmüştü.

Burak hemen pencereden gökyüzüne baktı ama gökyüzünde hiç yıldız yoktu. Bu onun moralini bozmuştu ama ağlayacak gücü de yoktu. Şimdi olsa ailesi onunla ilgilenmediği için şikayet etmez hatta daha çok çalışmalarını isterdi. Hayatta olmaları yeterdi. Sadece onları hissetmesi bile ona iyi gelirdi. Fotoğrafı öpüp yanındaki masaya koydu. "İyi uykular anne, baba. Sonsuza dek huzurlu uyuyun " dedi. Hemen uykuya dalmak istiyordu. Belki rüyamda annemi ve babamı görürüm düşüncesiyle o küçük, masum gözlerini uyumak üzere kapattı.

Oktay Burak'ı yetimler yurduna bıraktıktan sonra parçaları dökülen arabasını tamirhaneye bıraktı. Bugün evine gidemezdi çünkü ona Burak'ın anne babasına yaptıkları gibi pusu kurmuş olmalıydı o zalim hayvanlar. Onlara hayvan dememeliydi çünkü küçük bir yavrunun ailesine yaptıkları şerefsizliği o masum hayvanlar bile yapmazdı. Aslında onunla sorunları yoktu. Ama kendisi bu işe sırf kardeşi gibi gördüğü Hakan'ı yani Burak'ın babasını kurtarmak için atılmıştı. Ama işleri yüzüne gözüne bulaştırmış, kendini ateşe atmıştı.

"Off ya niye ben niye beeeenn " diye bağırdı sokakta yürürken. Kimse onu umursamazdı gecenin bu vaktinde. Sarhoş biridir diye bakmazlardı ona. Bir banka oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. "Bir işi de düzgün yapsaydın ya Oktay. Tam her şey yoluna girmişken... Onları kurtarıp kahraman olabilirdin. Ne düşünüyordum ki ben eziğin tekiyim, ne yapacaktım " diye ağlamaya başladı. Omzunun acısını bastırıyordu yüreğindeki bu kor alev...

🍃🍀🍃

●Merhaba arkadaşlar yeni bölümü sonunda atabildim. Bu bölümde eskiye dönük bazı şeyleri ortaya çıkardık.
■Beğendiyseniz oy benim hakkım😉

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin