Bölüm 19 - Hapishane

303 66 5
                                    

Tak tak tak!

Dizlerinin bağı çözülmüştü ve kendini yere bıraktı. Sanki kafasının içinde birileri varmış ve tırnaklarıyla kafatasını kazıyarak dışarıya çıkmaya çalışıyormuş gibi acı çekiyordu. Odanın içerisini kaplayan kömür kokusu burnunu doldurmuştu. İlerideki çıkış kapısının altından gün ışığı, içeriye cılız ışık parçacıkları gönderiyordu. İşte özgürlüğü tam karşısındaydı. Sonsuza dek bir daha buraya gelmeyecekti.

Tak tak tak!

Kapının ikinci kez yumruklanmasıyla kendine geldi. Kapıyı, zaten üzerinde olan anahtarla kilitlemeyi ihmal etmemişti. Dışarıda kapıyı yumruklayan her kimse içeriye artık adımını bile atamazdı. Ya da atar mıydı? Yanındaki el arabasından destek alarak ayağa kalktı. Bir şeyleri düşürmekten korktuğu için adımlarını yavaşça atıyordu. Odanın içinde nedenini bilmediği bir yanık kokusu ve hafif bir duman dalgası vardı. Eski firarında bu koku ve dumanın olduğunu hatırlamıyordu. Yine zihni ona küçük oyunlar oynuyor olmalıydı.

Tak tak tak!

Artık acele etmesi gerekiyordu. Demir kapı her ne kadar sağlam olsa bile dışarıdaki gardiyan, polislerden yardım isterse birkaç saniyede kapıyı kırabilirlerdi. Çıkış kapısının yanına gittiğinde kapının kilitli olduğunu fark etti. Anahtarı buralarda bir yerde olmalıydı. Önceki seferden hatırladığı kadarıyla anahtar bir dolabın içindeydi. Etrafına bakınınca odadaki tek dolabın kendisinden beş adım uzaktaki büyük gardırop olduğunu fark etmişti. Hemen gardırobun kapağını açtı ve içerideki eşyaları dışarıya fırlatmaya başladı. Anahtar hiçbir yerde yoktu!

"Yardım edin! İçeride bir mahkûm var ve kaçmaya çalışıyor. Kapıyı açamıyorum. Çabuk olun!"

Mahkûm, dışarıdan gelen sesle ürkmüştü ve panikle dolabın kapağını çarptı. Ne olursa olsun buradan kaçacaktı. Çıkış kapısının demirden yapılmış parmaklıklarına yumruğunu geçirdi. Paslanmış demir sanki azda olsa yamulmuştu. Hızla ikinci yumruğunu dolaba savurdu. Parmaklık bu sefer gerçekten hareket etmişti.

Bu sırada gardiyan, polisleri yardıma çağırmıştı. Polisler, demir kapıyı omuzlamışlar ama açılmayınca bir tane polis silahını çıkartıp, kabzasıyla kapının kilidine vurmaya başlamıştı. Böyle devam ederse kapının kırılması birkaç dakikayı bile almayacaktı.

Çıkış kapısına ardı ardına gönderdiği yumrukları artık iyice uyuşmuştu. Derisi soyulmuştu ve artık her attığı yumrukla demir, kanıyla boyanıyordu. Parmaklarını umursamadan yumruklarını peşi sıra göndermeye devam etti. Yıllardır bu hapishanede bir hiç uğruna kalıyordu. İntikam ateşiyle yanıp kül olan vücudu bir Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğacaktı. Kötülerin üzerine, karısını öldüren aşağılıklara doğacaktı. Hafızasını söküp koparan, vücudunu bir çöpmüş gibi köşeye atan insanlara doğacaktı.

Bu dünyadan nefret ediyordu. Gittikçe bozulmaya başlamış olan adalet terazini birileri tekrardan kurmalıydı. Maalesef ki o kişi değildi. Hiçbir zamanda o olamayacaktı. Başkalarının kölesi olmayı bıraktığı zaman belki olabilirdi ama o bunun farkında değildi. Elinden gelse şu an ki düzene boyun eğmeyecek, asıl hapishaneyi hak eden mahlûkları en karanlık mahzenlere zincirleyecekti. Elinden gelmiyordu işte, elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Alev alev yanan parmakları şiddetle sızlıyordu. Kapının demir parmaklarından birkaçı kopup dışarıya doğru gürültüyle düşmüştü. Ama onun kaçması için bu kadar küçük bir oyuk, onun için yeterli değildi. Demirin kemikle çarpışmasıyla çıkan o tiz sesler, açılan küçük delikten dışarıya kaçıyor, hapishanenin bahçesinde yankılanıyordu.

Kazan dairesinin giriş kapısı büyük bir çarpışmayla sarsıldı. Polisler, kilide birkaç darbe daha attıkları anda kapı kırılacaktı. Bunu fark eden mahkûm, çıkış kapısını yumruklamayı kesip kapıya en yakın dolabın yanına yanaştı. İki koluyla kavradığı dolabı tek bir hamleyle kapının yanına devirmişti. Bir süre daha böyle dayanabilirdi.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin