Bölüm 27 - Kilitli Kapılar

250 23 23
                                    


Oktay uyandığında susuzluktan ölüyordu. Ağzı kurumuştu ve içinde berbat bir tat vardı. Homurdanarak yatağında doğruldu ama bunu yaptığına pişman olacaktı.

Hareketlenmesiyle birlikte, kafasının zonklayan ağrısının farkına varmıştı. En çok da sol gözünün arkasında hissettiği ağrı, halıdaki koyu renkli bir leke gibi başının her yanına yayılıyordu.

Halının üzerine bir şey dökülmüş olmalıydı. Üzerindeki ufak tefek parçacıklar çorba ya da sulu yemek olabileceğini işaret ediyordu. Midesinin bulantısı artınca kafasını başka bir yöne çevirdi.

Başını ellerine gömdü ve usulca inledi. Gözleri, birileri içlerine bir avuç kum fırlatmış gibi kurumuş batıyor, bomboş midesi fena halde bulanıyordu; bir an için kusacağını zannetti. İçinden gelen isteği bastırarak tedirgin bakışlarını başucu masasının üstünde olan, içinde soğuk su bulundurduğunu düşündüğü sürahiye çevirdi.

Sürahi neredeyse ağzına kadar doluydu. Biraz önce yeniden doldurulmuş olmalıydı. Sürahinin yanında bulunan küçük bardağı es geçip sürahiye uzandı. Soğuk suyu dudaklarına, iğrenç tadın hâkim olduğu ağzına götürdü. Sürahideki suyu ardı ardına yudumlar alarak bitirdiğinde doğrularak beklemeye başladı. Derin derin nefes alıyor, kalbi güm güm atıyordu.

Bir an için korkunç susuzluğunun sona erdiğini sandı. Ama hemen sonra, hiç su içmemişçesine, ağzının o berbat tadı geri gelmiş, gırtlağı yeniden kurumuştu. Sürahiyi yeniden dudaklarına getirerek su içmeye devam etti.

Soğuk su harikaydı ama rahatlatıcı etkisi otuz saniye bile sürmüyordu. Oktay sürahinin dibinde kalmış az miktarda suya bakarak, bir anlığına kalan suyu kafasından aşağıya boşaltmayı düşündü.

Soğuk suyun sarsıcı bir etkisi olsa da kendine gelmesine faydası dokunmuştu. Gerileyerek yüzüne her yönden su çarptı ve damlaların yakasından aşağı sızmalarına izin verdi. Güçlükle nefes alıyordu ve boğulacak gibi olmuştu ama kendisini daha iyi hissettiğini fark etti.

İçtiği sular midesinde çalkalanmaya başlayınca yeniden mide bulantısı geri dönmüştü. Kendisini üstünden kamyon geçmiş gibi hissediyordu. Hareket edecek hali kalmamıştı ve kasıkları çok ağrıyordu. Başka çaresi kalmayınca boşalmış sürahinin içerisine kusup kusamayacağını düşündü.

Birden midesinde sudan başka bir şey olmadığını fark etti. Kusmanın bir anlamı yoktu. Başı çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı.

"Bir şeyler yesen iyi olacak. Kendine gelmene faydası olur."

Oktay, çok tanıdık gelen sesin sahibini görünce tebessüm etti.

"Ahh! Hakan bir bilsen... Uyurken o kadar çok kâbus gördüm ki. Her şey çok gerçekçiydi. Seni gördüğüme ne kadar sevindim anlatamam."

Hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşan Hakan, biraz şok olmuştu. Kendisini karşısında gördüğünde şaşıracağını ve çığlık falan atacağını düşünüyordu. Devam etmesi için eliyle işaret etti.

"Sen ölmüştün ve çok kötü şeyler başımıza gelmişti. Teröristler, patlamalar, silahlar... Hayatımda yaşamadığım aksiyonu yaşadım. Neyse ki hepsi rüyaymış."

Hakan arkasına dönerek Oktay için yemekhaneden aldığı birkaç yemeği tepsisine yerleştirdi. Sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi ve yeniden arkasına döndü. Her şeyi bir rüya olarak zannetmesi normaldi. Büyük bir sarsıntı geçirmişti ve düzelmesi zaman alacaktı.

"Gördüklerinin hepsi gerçekti Oktay, tüm bunları yaşadık. Laboratuvarımız patlatıldı ve herkesi öldürdüler. Beni de kaçırmaya kalkıştılar ancak nasıl olduysa ellerinden kurtuldum."

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin