Bölüm 29 - Yapboz

298 22 14
                                    

(Sezon finaline son bölüm. Finalden sonra da hikayeye tüm hızıyla devam edeceğim.)


Hastane

Çakmağı aynı hızla cebine koyarken yavaşça cama yaklaştı. Güneş sabahın bu saatlerinde, ufukta omuz omuza vermiş insanları andıran dağların arasından, ışıklarıyla şehri aydınlatıyordu. Siren sesinin bir ambulanstan geldiğini anlaması uzun sürmedi. Bir anlık yükselen nabzının usulca düzelmeye başladığını soluk alış verişinden anlayabiliyordu. Polisler gecikmişti.

Kazandığı zamanı lehine çevirmek için hemen işe girişti. Oktay'ın yatağının yanında duran küçük sehpayı alıp bacağından yakaladı. Dizinin üstüne vurarak kırmaya çalışsa da sadece canını yakmasına neden olmuştu.

Sıkıntıyla yüzünü ekşitirken aklındaki planların birbirleriyle çelişmeye başladığını hissedebiliyordu. Planı düzgün işleyemezse yani bir plan yapmaya vakti olmayabilirdi. Zihninin etrafına toplanmış olan kara bulutları görürcesine eliyle silkeledi. Her şey yolundaydı. Yani şimdilik...

Vurduğu yerin hafifçe kızarmaya başladığını verdiği acıdan anlamıştı. Bu kadar sağlam olabileceğini düşünmediği için kendine sessizce kızdı. En azından fazla sert vurup bacağını sakatlamamıştı.

Başka bir yol bulmak için etrafına bakınırken Oktay'ın meraklı gözlerinin üzerinde olduğunu hissetti. Olanları tam anlamıyla anlamak ve hala nasıl hayatta kalabildiğini anlamak için çırpınıyor olmalıydı. Onu es geçerek sehpanın bacağını daha rahat kırmak için ceplerinden birinde kesici bir alet bulmayı umdu. Üst ceplerini ararken ceketinin gözlerinden birinde şişkinlik hissetti. Elini umutla cebinin içine soktu. Cismi pantolonuna zarar vermemek için yavaşça çıkarırken düşünceli bir şekilde gözlerini hafifçe kıstı. Bu buraya nasıl gelmişti?

Çıkardığı tırnak makasına bir süre göz attıktan sonra içerisinde büyüyen kahkaha atma isteğini bastırmaya çalıştı. Kesici bir alet bulmayı umuyordu. Aslında bulmuştu ama şu anlık hiçbir işine yaramazdı.

"Keşke daha iyi bir şey dileseydim." diyerek tırnak makasını tekrar cebine attı. Yaşadığı duruma kendi kendine tebessüm ederken bir şeylerin değiştiğini anladı. İçerisini başarabileceğine dair umutla dolmuştu. Belki de tırnak makası bir işine yaramıştı.

Sehpanın geniş kısmını aşağı gelecek bir şekilde yatırdı ve bir ayağını da üzerine bastırdı. Diğer ayağıyla da sertçe sehpanın bacağına tekme atarak yerinden oynamasını sağladı. İkinci ve ardından gelen üçüncü tekmesiyle birlikte sehpanın bacakların biri kırılmıştı. Kırılan bacağı, diğer ayağını masadan ayırmadan elleriyle tuttu ve hızla kenara doğru ittirerek yerinden çıkardı. Artık yakacak odunları vardı.

Tahtayı daha küçük parçalara ayırmaya çalışırken Oktay'ın sessizce onu izlediğini hissedebiliyordu. Soru sormağa çekiniyor olmalıydı. "Belki benim, olayları tekrar anlatırken üzüleceğimi düşünüyor." diye içinden geçirdi. Haklı olabilirdi. Aslında Hakan da onun soru sormasından korkuyordu.

Korkularından kaçmak, onları geride bırakmak değildi. Onlarla yüzleşmek ise bir daha karşısına çıkmamasına belki yardımcı olabilirdi. Kırdığı tahta parçalarını bir yerde toplayıp çakmağını çıkardı. Çakmaktan çıkan ve kıvrılarak etrafa saçılan kıvılcımlar gözünü alıyordu. Belirsizlik, dimağının en derinlerine işlemişti. Verdiği karardan bile emin değildi. Hiçbir zaman da emin olamayacağını biliyordu.

Bir suç işlemiş ve Merve'nin ölümüne sebep olmuştu. Ayça'nın yanında olamamış, onu korumak yerine ölümün içerisine itmişti. Burak'a düzgün bir baba olamamış, onunla ilgilenememişti. Belki hapse girmeyi tam anlamıyla hak eden tek kişi oydu. Ya da Ayça yerine ölmesi gereke kişiydi. Gözlerinin ışıktan rahatsız olmasıyla kafasını başka yöne çevirdi. Kara bulutların tekrardan kafasını sarmaladığını fark etmişti.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin