Bölüm 22 - Yara

264 39 15
                                    

Tepe

Patikadaki dönemeçlerin ikisini de geride bırakmışlardı. Başını döndürüp ne kadar yol aldığına bakması halinde aşağıya asla inemeyeceğini biliyordu. Gözlerini yolunun üstündeki tehlikeli taş ve kayalardan ayırmadan yürümeye devam etti. Bir adım at, bileğine saplanan acıyı dindirmek için bir çığlık at. Sonra bir adım daha. Kayıp kendini topla.

"Devam et!"

Acıyla inlemek yerine, artık yüksek sesle o iki kelimeyi dile getiriyordu. Etrafındaki is ve yanık et kokusunun azalması, ona cesaret aşılıyordu. Düşündüğünden daha çok mesafe kat etmiş olmalıydı.

Patikanın sonun gelmesi ve görüş alanına tepede biten uzun otların yerine kısa çimlerin girmesiyle sonunda tepeden indiğini anladı. Destek almak için en yakın ağacın kovuğuna yaslandı ve Oktay'ı orada bulunabilecek en düz noktaya yatırdı. Ceketini çıkarıp yastık yaparak Oktay'ın başını altına yerleştirdikten sonra rüzgârla öteye beriye savrulan kuru dalları toplayarak küçük bir ateş yaktı.

Kaslarının, harcadığı çabayla ağrımasına ve dikkatsizce atacağı her adımın bileğindeki acının daha çok şiddetlenmesi ihtimalini artırmasına rağmen, artık çok daha rahat hareket ediyordu. İlk yardım çantasını yere koyup açtı ve içindeki uzun sargı rulosuyla yara merhemini çıkardı. İçinden iplik geçirdiği iğneyi, yere yaymış olduğu muşamba örtünün üzerine bıraktı. Bir kez başladıktan sonra hızlı hareket etmesi gerekecekti. Mızrağın ucunu çıkaracak, yaraya şifalı merhemi sürecek ve yaranın iki ucunu bir araya getirip dikecekti. Sonra sargı bezini üst bacağın etrafına dolayacak ve kanamayı durduracak ama yarayı boğmayacak kadar sıkıca tutturacaktı. Bunca yılık aldığı eğitim, ona kan akışını tamamen durdurması halinde felakete zemin hazırlamış olacağını öğretmişti.

Başlamaya hazır olduğunu hissedince hızla işe koyuldu. Kanla kaplı pantolonu bıçağıyla kesti ve yaranın etrafındaki eti açığa çıkardı.

Kulübeden bulduğu bıçağının ucunu, yıkayıp iyice temizledikten sonra sıcak közlerin arasında kalacak şekilde ateşin kenarına yerleştirmişti. Seneler önce, üniversitede bir hocasından, bu yöntemle yaraya nüfuz ederek mikrop kapmasına neden olabilecek minik organizmalara engel olabileceğini öğrenmişti.

Bıçağın ucunun kıpkırmızı parlamasını beklerken ileriki çalılardan hışırtı duydu ve gözlerini ateşten ayırarak arkasına baktı.

Oturduğu yerden hafifçe dönerek yavaşça ayağa kalktı. Yaşanabilecek herhangi bir duruma kendisini hazırlamak için, ucu kızarmış bıçağı közlerin arasından uzanıp almıştı ki çalılar aniden aralandı.

Bir eli omzunda, yüzü ve burnunun etrafı dumandan kararmış bir şekilde Dillenger, karanlığın içinden sıyrılmıştı. Acıdan dişleri birbirine kenetlenmiş ve aşağıya doğru sarkan parmakları yumruk biçiminde kıvrılmıştı. Avucunun içinde bir şey taşıdığı belliydi ancak karanlıktan seçilemiyordu.

"Sen bir katilsin! Orada ne yaptığını gördüm." dedi sesi titreyerek. Birkaç kere öksürdükten sonra konuşmasına devam etti. "Elinde olsa beni de öldürecektin! Peki, şu an ne yapıyorsun? Yerde yatan bu adamı da mı öldüreceksin? Polisler birazdan burayı basacak ve senin o pis suretini hapishaneye tıka-"

Konuşmasına devam ettirecekken, fare suratlı yüzüne garip bir ifade yerleşti. Yavaştan karanlığa alışan gözleri, Oktay'ın yanı başında dikilen kişinin suratına kenetlendi. Adımları geriye doğru giderken mantığı da hemen buradan kaçması gerektiğini söylüyordu.

"Senin burada olmaman gerekiyordu. Bu olmuş olamaz! İmkânsız!" dedi dehşete kapılmış bir şekilde.

Geriye doğru adım atarken bir taşa takıldı ve sendeledi. Kollarıyla dengesini sağladıktan sonra arkasına dönüp koşmaya başladı. Bu yaşanan şeyler ve Merve'nin başına gelenler patronun hoşuna gitmeyecekti.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin