Bölüm 24 - Tünel

382 29 5
                                    

Hapishane

Kafasını pencereden dışarıya uzattığında duyduğu, hapishane avlusunda yankılanan tiz alarm sesi, kulak zarından beynine iletildiğinde, bilgilerin sır gibi saklandığı ve sahibinden bile kıskanıldığı bu yerde de tehlike çanlarının çalmasına sebep olmuştu.

Yakasından tutan iki güçlü kolun onu tekrar içeriye çekmesiyle şaşkına döndü. Klimanın serinlettiği bu küçük odanın içinde bile, sırılsıklam terlemiş bu yapılı adamlar, suratlarından okunduğu ancak dudaklarından çıkan kelimelerin anlamsızlaşmaya başladığı bu durumda bile en açık bir şekilde onun bir hata yaptığını gösteriyordu.

Dillerini hala çözememişti. Başka bir dilde konuştukları apaçık belliydi. Biraz Türkçe bilseler bile özne ve yüklemlerin yerini karıştırıp çoğu zaman saçma olan bazı cümleler kurabiliyorlardı. Aralarından az çok Türkçeyi sökmüş olan, yüzü morluklarla birlikte şişmeye başlamış uzun saçlı adamdı. Mahkûm tarafından nedensizce hırpalandıktan sonra ona karşı nefretle yaklaşıyor, bir o kadar da bir daha haşat edilme korkusuyla çekiliyordu.

İki arkadaşının, mahkûmu, el kol hareketleriyle, yaptığı hareketi bir daha yapmaması gerektiği konusunda uyarışlarını izledi. Mahkûmun gözlerinden hiçbir şey anlamadığı apaçık belli oluyordu. Zamanları azalmıştı ve mahkûmun onları kısıtlayan davranışları, işlerini zorlaştırıyordu. Yerde halıya sarılmış dostlarının üzerinden atlayarak karşı tarafa geçti.

Takımın en son üyesi ise kapının arkasında ayakta dikeliyordu ve içerdekileri umursamadan dışarıyı gözetliyordu. İçeriye girebilecek kişileri öldürmek için avucunun içine bir bıçak gizlemişti ve inip kalkan göğsünden içindeki telaşın ve endişenin bir çığ gibi arttığını belli ediyordu.

Uzun saçlı adam mahkûmun yanına giderek bir açıklama yapmaya çalıştı ve hareketlerine dikkat etmesi gerektiği konusunda da uyarmıştı. Bir daha yaşanacak herhangi bir olay yakalanmalarına sebep olabilirdi.

Mahkûmun ise tek dikkatini çeken arkalarındaki duvarın yüzeyinden sarkan kireç taşından düşen beyaz tozlardı.

Uzun saçlı adamın konuşmasını yarıda bölerek duvara doğru yöneldi ve tozlanmış taşları eliyle incelemeye başladı. Onu şaşkınlıkla izleyen diğerlerini umursamadan duvardan kopardığı küçük bir taşı hızla yere fırlattı ve zihninde canlanan değişik bir fikirle gözleri parladı.

Hapishanenin en dayanıksız yeri olan bu kulübe, yenilenme çalışmasından nasibini alamamış gibiydi. Çünkü normalde hapishanenin duvarlarını çepeçevre saran sağlam taş tuğlalardan yapılmamıştı ve malzemeden de alınılmıştı. Yani nispeten dayanıksız bir yapıydı.

Yere dağılan parçacıkların üzerinde parmaklarını gezdirdi. Bu yapının amacı düşüldüğünde neden sağlam yapılmadığı anlaşılıyordu. Sadece gardiyanların dinlenme ve serinleme yeri olarak yapılması ve mahkûmların buraya girmesine izin verilmemesinin sebebi de aynıydı.

Bir an da artan düşünce ve fikir akımına yenileri de ekleniyordu. Bu adamlar nasıl hapishaneye girmişlerdi?

Artık onu umursamayan teröristlerin konuşmalarına kulak kesilse bile yine tek bir kelime bile anlamamıştı. Kapının yanında bekleyen bıçaklı adam yerdeki tüm silahları çantasına doldurduktan sonra duvarın kenarındaki koltuğun yanına gitti ve koltuğu ittirerek kenara çekti. Koltuğun altında gizlenmiş olan çelik kapak artık gün yüzüne çıkmıştı.

Mahkum, taş parçacıklarını bir kenara atarak başka bir şey öğrenebilme umuduyla, yerdeki baygın adamı kaldırmaya çalışan grubun diğer üyelerin olduğu tarafa gitti.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin