Bölüm 2

5.8K 219 11
                                    


   Evin bahçesine girdiğim andan itibaren attığım her adımda şaşkınlığım bir kat daha artıyor. Karşımda duran bu ev biraz önce bu adamla tanıştığım mahalleden bile daha büyük görünüyor, ne deniyordu bu kadar büyük evlere, saray mı? Yok, başka bir şeydi, hıh buldum burası bir ev değil malikâne. Sanırım ağzım açık kalıyor şaşkınlıktan, kapatsam iyi olacak diye geçiriyorum aklımdan.

''Büyük değil mi?'' diyor şaşkınlığımı fark ederek.

''Fazla büyük.''

''Sorma hele de yalnız bir adam için çok fazla büyük.''

''Bir sürü insan vardır bu evde, filmlerdeki gibi bir ev burası burada tek başınıza yaşıyor olamazsınız.''

''Var. Bir sürü yardımcı var ama sence bu yalnız olmadığım anlamına mı geliyor, onlar yanımda paramla tuttuğum insanlar, para yalnızlığın ilacı olabilir mi?''

''Hem parasız hem yalnız olmaktan iyidir ama değil mi?''

     Soruma cevap vermek yerine sadece gülümsüyor, bir yandan eve doğru kısa adımlar atarken, bir davete ihtiyaç duymadan takip ediyorum onu, içeri giriyoruz birlikte. İçerisi oldukça gösterişli bir biçimde diyazn edilmiş. Her iki taraftan da girişe doğru inen merdivenler, evin en az bir saray kadar gösterişli görünmesini sağlıyor. Evdeki beyaz hâkimiyeti zaten muazzam büyüklükteki evi, olduğundan daha da geniş gösteriyor.

     Evin büyüklüğünün ve şatafatlı havasının üzerimde yarattığı şaşkınlık yavaş yavaş geçerken evin boş olması çekiyor dikkatimi. Ben içeride bir sürü kişiyle karşılaşmayı beklerken içerisinin bomboş oluşu daha yeni yeni kontrol altına aldığım şaşkınlığımı bir kez daha gün yüzüne çıkartıyor. Aslında bu şaşkınlıktan ziyade hiç tanımadığım bu adamla baş başa olmamdan kaynaklanan bir korku. Gecenin bu saatinde tanımadığım bir adamla bu kadar büyük ama bomboş evde ne işim var benim? Kendime bir kez daha sorma ihtiyacı duyuyorum bu soruyu ama artık çok geç, ona güvenmekten ve bana hiç bir şey yapmayacağını ummaktan başka çarem yok.

     Yanımda dikilen adama bir kez daha bakıyorum. Göz göze gelince gergin bir gülüş yayılıyor yüzümde.

''Karnın açsa dolapta yiyecek bir şeyler vardır.'' Diyor bana yaşlı, tonton amca ses tonuyla.

''Evde kimse yok mu?'' aklımda yankılanan bu soruyu daha fazla tutamıyorum içimde.

''Uyumuş olmalılar.''

      Ah doğru saat oldukça geç oldu, herkes uyuyor olmalı. Uyuyor da olsalar, evde birilerinin olduğunu duymak rahatlatıcı geliyor kulağıma, bir çığlık atsam herkes uyanır herhalde diye geçirmeden edemiyorum içimden.

''Aç mısın?''

''Şey biraz.''

''Mutfak şu tarafta kendini evinde gibi hisset.'' Diyor, solumuzda kalan kapıyı parmağıyla işaret ederek.

''Siz bir şey yemeyecek misiniz?''

''Ben aç değilim.''

    Ben kendime bir şeyler hazırlamak için mutfağa giderken, o da salona geçiyor. Onu bu kadar bitkin düşüren şeyin ne olduğunu merak ediyorum.

    Ağzına kadar dolu dolabın kapağını açıp, bin bir çeşit peynir, jambon ve ne olduğunu bile anlayamadığım çeşit çeşit yiyeceği görünce karnımdan yükselen sese engel olamıyorum. Onunla tanıştığım ilk andan beri bedenimi ele geçiren gerginlik yüzünden aklımdan uçup giden açlığım, gördüğüm bu yiyeceklerin etkisiyle bir kez daha ele geçiriyor beni. Bir yabancının evinde olduğumu unutarak, dolapta duran ve bana tanıdık görünen birkaç malzemeyle hazırladığım sandviçin yanına bir bardak meyve suyu da alıp afiyetle yedikten sonra hatırlayabiliyorum ancak nerede olduğumu.

      Mutfakta neden olduğum dağınıklığı topladıktan sonra dolapta gözüme çarpan süslü bir kâseye gidiyor elim, içimdeki açgözlü yaratığa söz geçiremeyip ağzımı tatlandırıyorum bu lezzet şöleniyle, hayatımda bu kadar lezzetli bir şey yediğimi hatırlamıyorum doğrusu, öyle ki ağzımdan çıkan ve beğenimi ifade eden sesler bir şarkının melodisi gibi geliyor kulağıma. Hatamı telafi edebilecekmişim gibi yarımladığım kâseyi hiçbir şey olmamış gibi buzdolabındaki yerine geri bırakıp, mutfaktaki her şeyin yerli yerinde olduğuna emin olduktan sonra salona geçiyorum.

     Salondaki üçlü koltuğun kenarına, bir ev sahibinden ziyade bir misafirmiş gibi ilişen yaşlı adamı görünce, biraz önce açlığımın, nasıl da nezaketimin önüne geçtiği geliyor aklıma. Sanki kendi evimdeymişim gibi sorgusuz sualsiz hızlıca mideme indirdiğim yiyecekler ve karnımı doyurmam yetmiyormuş gibi; bir de dolapta bulduğum süslü tatlıyı mideme indirdiğim gelince gözümün önüne utanıyorum ve hissettiğim bu utanç damarlarımdaki bütün kanın, hızlıca yüzüme doğru yürümesine neden oluyor, kızarmış olmalıyım. Kapıda dikildiğimi fark edince, sıcak bir gülümsemeyle kalkıyor ayağa. Ondan korkmanın ne kadar yersiz olduğunu düşünüyorum. Her hareketi nezaket kokan bu adam, asla bana zarar verebilecek bir insana benzemiyor. Zar zor attığı adımlarla yanıma geliyor.

‘’Uyumak istersin herhalde .’’ diyerek hafifçe dokunuyor koluma, onun yüzünden başıma açılacak olan belaları henüz bilmediğimden, bir babanın sıcaklığını hissediyorum onda. Dirseğime yerleştirdiği eliyle merdivene doğru yönlendiriyor beni. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken hızlanan nefesi geliyor kulağıma, sayısı azımsanamayacak bu basamaklar, yaşlı adamı zorluyor olmalı. Son bir kaç basamağa geldiğimizde, daha fazla dayanamıyor ve bir kaç kısa soluk için duraksayıp, merdivenin korkuluğuna tutunuyor.

‘’İyi misiniz ?’’diye soruyorum, içimde yükselen endişe, ses tonuma da yansıyor haliyle.

Kafasını sallayarak : ‘’Yaşlılık işte.’’ diyor.

    Biraz soluklandıktan sonra kalan son basamakları da yavaş yavaş çıkıp, merdivenlerin tam karşısında kalan, kapısı kapalı bir odaya doğru yürürken, arkasından onu takip etmeye devam ediyorum. Kilitli kapıyı açtıktan sonra benim içeri girebilmem için bir adım kenara çekiyor yaşlı bedenini. Ben içeriye doğru bir adım attıktan sonra, sıcacık ses tonuyla iyi geceler dileyip, ardından kapıyı kapatıyor.

      Onun gidişiyle birlikte bir kez daha yalnız başıma kalıyorum. Bir taraftan meraklı gözlerle odayı incelerken, öte yandan yorgun bedenimi kendine doğru çeken çift kişilik yatağa doğru yürüyorum. Bu evi kim tasarladıysa beyaz rengi seviyor olmalı, kirlenmesinden çekinerek oturuyorum konforlu yatağa. Bu oda da, evin geri kalanına uyumlu olacak şekilde beyaz ağırlıklı olarak dizayn edilmiş. Açık tonları sayesinde bu oda oldukça sade ve zarif görünüyor gözüme. Evdeki sıcaklığında etkisiyle gevşeyen bedenimi, yumuşacık yatağın üzerine bırakıyorum ve günün yorgunluğuyla ağırlaşan gözlerime, kapanmaları için izin vermeden hemen önce hatırlıyorum beni evinde böyle güzel ağırlayan bu adamın adını bile sormadığımı...

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now