Bölüm 28

1.4K 70 0
                                    


        Mekânın kapısına geldiğimizde oldukça şık giyimli bir bey açıyor kapımı. Arabanın öbür koltuğundan inen Güven'e göz atıyorum; yanında dikilen valeye anahtarı vermek konusundaki tereddüttü yüzünden okunuyor.

''Hayatım hadi.'' Dememle, elinde tuttuğu anahtarları adamın avucuna bırakıyor, tabi dikkatli olması gerektiğini hatırlatarak.

      Kırmızı halı serilmiş birkaç basamaklı merdivenden çıkarken,  rüzgarı bile kıskandıracak bir hızla yanımızdan geçen, beyaz elbiseli, güzel bir kadın dengesini kaybedip, kendisini Güven'in kollarında buluyor. Göz göze geldiğimiz bu kadını, tanıdığımı fark etmem birkaç saniyemi alıyor. Yaşadıkları şaşkınlıkla hala sarmaş dolaş bir halde birbirlerine bakan Zeynep ve Güven adeta donup kalıyor.

''Zeynep??'' diyorum şaşkınlıkla.

          Benim sesimle kendine gelen Güven, hızlıca çekiyor ellerini Zeynep'in üzerinden. Zeynep ise ikimize de; o gün, Güven'in evinden çıkarken bana baktığı gibi nefret dolu bakışlarla attıktan sonra hiçbir şey söylemeden koşar adımlarla iniyor merdivenlerden aşağıya. Bizse ardından bakakalıyoruz. Benden önce kendine gelen Güven, ağzı açık bir şekilde donup kalmış olan benim kulağıma eğilip: ''İstersen gidebiliriz.'' diyor.

''Gerek yok.'' Diyerek, devam ediyorum merdivenlerden çıkmaya. 

       Daha yaşadığı bir önceki sürprizin şokunu üstünden atamayan Güven, karşısında Tanju Bey'i görünce bir şok daha yaşıyor. Değişen mimiklerinden kurduğum bu tuzağa düşmenin onun canını sıktığını anlayabilsem de, biraz önce yaşadıklarımızdan dolayı sesini hiç çıkarmadan, takip ediyor beni Tanju Bey’in masasına doğru. Yüzümdeki şoku silen, sahte bir gülüşle masaya yaklaşıp tek bir yanağına değdirdiğim yanağımla, selam veriyorum masada tek başına oturan Tanju Bey'e. 

Güven ise Tanju Bey’in elini sıkma zahmetine bile girmeden bırakıyor kendini sandalyeye.

''Kızınız nerede?'' diye soruyorum merak ederek.

''Az önce çıktı, midesi kötü olmuşta ısrar ettim beklemesi için ama kalamadı.''

Göz ucuyla yerinde rahatsızca kıpırdanan Güven'e bakarken, soruyorum :''Tanju Bey kızınızı adı neydi acaba?''

Tanju Bey, kendisini şaşırtan bu soruya ses tonunu saran bir merakla cevap veriyor.

''Zeynep. Ne oldu ki?''

''Hiç, merak ettim. Güzel isimmiş.'' Diyorum yüzümü bir kez daha ele geçiren sahte gülümsememle. Konuyu daha fazla uzatmadan, Güven'in tüm huzursuzluğuna rağmen gecenin tadını çıkarıyormuş gibi görünerek, güzel bir yemek ve şarap seçiyorum menüden.

Güven ise aç olmadığını söyleyerek önündeki kadehe doldurduğu suyu içiyor sadece. Tanju Bey'in şarap teklifini de araba kullanacağını söyleyerek reddettikten sonra bütün gece süren bir sessizliğe gömülüyor;  bense kahkahalarımın eşlik ettiği güzel bir sohbete dalıyorum Tanju Bey'le.

          Saatin ilerlemesiyle Güven için cehennem azabından farksız olduğunu düşündüğüm bu geceninde sonuna geliyoruz. Tanju Bey, Zeynep'i merak ettiğini söyleyip, yanımızdan ayrılmak üzere ayağa kalkınca Güven'in verdiği derin nefes rahatladığını işaret ediyor. 

Bütün gece yüzüme yerleştirdiğim gülümsemem, Tanju Bey’in restoranın kapısından çıkmasıyla kızgın bir ifadeye dönüşüyor.

''Demek Zeynep, Tanju Bey'in kızı ha? O yüzden Tanju Bey'le yakın olmamı istemiyorsun demek ki. Düğünde de o yüzden Tanju Bey'i istemedin; Zeynep de gelir diye.''

''Ha-hayır. Hayatım ben de bugün öğrendim .''

''Benden buna inanmamı beklemiyorsun herhalde değil mi?''

''Yemin ederim bilmiyordum. Zeynep, hoşlanmazdı babasından pek; yalancının, dolandırıcının biri derdi. Anlamalıymışım aslında..'' diyor hafifçe gülümseyerek.

''Cidden mi Güven? Şöyle bir konuşmanın içinde bile Tanju Bey'e laf mı sokmaya çalışıyorsun?''

''Canım haklısın özür dilerim. Ama gerçekten bilmiyordum. Hiç sevmezdi ailesinden bahsetmeyi, babasının ona karşı aşırı korumacı olduğundan başka hiç bir şey bilmiyordum.''

''Nasıl tanıştınız peki? Emniyetin önünde sigara istedi benden sonra biraz sohbet ettik. Ayrılırken numaramı istedi, verdim.''

''Ne işi varmış orada?''

''Ne bileyim Gizem ya, sormadım.''

''Nasıl sormadın ya, insan Emniyette tanıştığı birine hırlı mı hırsız mı diye sormaz mı? Hemen numaranı vermişsin bir de.''

''Seninle nasıl tanıştığımızı unutma lütfen.'' 

        Ciddileşen yüz ifadesinden sonra susmaya karar veriyorum. Masanın üzerinde duran zarf şeklindeki çantamı alıp, sessizce kapıya doğru ilerliyorum. Ardımdan onunda kalktığını, sandalyenin yere sürten ayağından çıkan ses sayesinde anlayabiliyorum. Ben, valenin kapının önüne getirdiği aracımıza doğru hızlı adımlarla ilerlerken, o daha yavaş adımlarla takip ediyor beni. Restoranda başlayan sessizliğimiz, eve gidene kadar arabada da devam ediyor.

                                                                        ***

       Üzerimdeki süslü kıyafetleri çıkarıp, ev halime bürünürken; Güven'in, Zeynep'in gerçekte kim olduğunu bilmediğine inanmalı mıyım emin olamıyorum. Makyajımı temizlerken çoktan yatağa uzanmış olan Güven'in, halinden çokta memnun görünmeyen yüzünün aynadaki yansımasını inceliyorum ve bir kez daha her şey gözümdeki önemini kaybediyor, tek bir gerçek var; o, artık benim. Yalan söylüyor olsa bile fark eder miydi? Etmezdi, onun söyleyebileceği hangi yalan, benim ona söylediğim yalandan daha büyük olabilirdi? Ona kızmaya hakkım olmadığına karar verip, yatağa doğru yürümeye başlıyorum. Ona doğru geldiğimi fark edince, bakışları bana dönüyor. Sıcak bir gülümsemem yetiyor, yüzündeki endişeyi söküp atmasına. 

Yatağın bana ait olan kısmına uzanırken. ''Umurumda değil.'' Diyorum, biraz önce benden kaçırıp tavanı çevirdiği gözlerini, bir kez daha bana döndürüyor.

''…Zeynep'in kimin kızı olduğu umurumda değil. Umrumda olan tek şey; onun, artık senin sevdiğin kadın olup olmaması.''

''Seni tanıdıktan sonra anladım ki; ben sadece Zeynep'i değil, hayatıma giren hiç bir kadını sevmemişim, senin dışında.''

       O, kollarını etrafıma dolayıp beni kendine doğru çekerken, benimde kollarım onun bedenine dolanıyor; bir kaya kadar sert göğsünün üzerine koyduğum başım, hiçbir kuş tüyü yastığın hissettiremeyeceği kadar rahat hissettiriyor bana kendimi. İçime dolan o koku beni öylesine mutluluk sarhoşu ediyor ki; o gece, bedenindeki bütün sıcaklığı kalbime doğru akıtan bu adamı, mükemmel olan hayatımı, bu kolları, bu kokuyu kaybetmeye ne kadar yakın olduğumun farkına bile varamıyorum. Hatta o gece , onun kollarında uyuduğum bu huzurlu uykudan sonra, bir süre daha  mükemmel olan hayatım, her geçen gün daha da güzelleşmeye devam ediyor ve her nasıl oluyorsa her güne daha başarılı, daha aşık, daha mutlu bir insan olarak uyanmayı başarabiliyordum. Ancak yaşadığım bu peri masallarını aratmayacak kadar güzel hikayenin bana unutturduğu bir şeyler vardı. Birçok insanın başına geldiği gibi bende zaferin tatlı sarhoşluğuyla kendimden geçmiş; sadece ne olduğumun büyüsüne kapılıp, ne olacağımı düşünmeyi bırakmakla kalmamış; kendime hiç unutmayacağım konusunda verdiğimi o sözü tutamayıp tüm bunlara sahip olmak için işlediğim o günah ve her şeyin olduğu gibi bunun da er ya da geç bir bedelinin olacağını unutmuştum.

Hayatımın Teklifi Donde viven las historias. Descúbrelo ahora