Bölüm 8

3.2K 137 2
                                    


         Beş altı katlı, tarihi eseri andıran bir apartmanın önüne park ediyoruz arabayı. Arabanın içinde başlayan sessizliğimiz, Güven, apartman kapısını açarken de devam ediyor. Benden önce içeri girip ağır kapıyı, geçebilmem için tutuyor. Merdivenlerden yukarı çıkarken apartmanda bizim neden olduğumuz ayak seslerinden başka hiç bir ses olmaması çekiyor dikkatimi ilk önce, sadece biz değil; tüm dünya aynı anda susmuş gibi bir sessizlik... 

      Murat'ın yaşadığı apartmanla kıyaslıyorum merdivenlerini ağır ağır çıktığımız bu eski binayı; Murat’ın yaşadığı apartmanda  olay, gürültü hiç eksik olmaz. İnsanlar genelde merdivenleri de kendi dairelerine ait bir alan olarak gördüklerinden, bütün apartmanda sonu gelmeyen bir karmaşa hâkimdir hep. Saatin kaç olduğu fark etmeksizin merdivene taşan bir kavga, kapıya gelen bir polis, bazen alacaklı, bazen eski koca, en alt kattan annelerine bağıran çocuklar, sarhoş babalar, bitmek bilmeyen kavgalar... Tüm bunlar yüzünden orada geçirdiğim zaman boyunca sessizliğin nasıl huzur veren bir şey olduğunu unutmuşum doğrusu. Bu iki binanın tek ortak özellikleri yaşları olabilir herhalde; ancak bu binaya çok daha iyi bakılmış belli. Kendine ait bir ruhu, bir duruşu olan bir bina burası. 

      Ben binayı dikkatli gözlerimle incelemeye devam ederken, Güven’in duraksadığını fark ediyorum. Asansörün olmadığı bu binanın ikinci katında oturmak büyük şans diye geçiriyorum aklımdan, son basamağa adımımı atarken. Murat'ın apartmanında olduğu gibi aynı katı paylaşan iki daireden, sağ tarafımızda kalana yönelip, binanın tarihin tozlu bir sayfasından çıkıp gelmiş gibi görünen bu tarihi atmosferine hiçte uymayan çelik kapısını açıyor. Polis olduğu ve tehlikenin nasıl bir şey olduğunu bildiğinden karşı dairede yaşayan komşuları gibi tahta bir kapının arkasına sığınmak istemeyişini anlayabiliyorum. Belki de düşmanları vardır; tabi bu düşüncemi, benimle yeniden dalga geçeceğini düşündüğümden kendime saklamayı tercih ediyorum. 

        Kapıyı arkasına kadar açıp, önden geçmem için kenara çekiliyor ve eliyle beni içeriye buyur ediyor. O da ardımdan içeri girip de ışığı açana kadar merdivenden evin koridoruna sızan loş ışıkla idare etmek zorunda kalıyorum. Ev, benim görmeye alışık olduğumdan daha derli toplu, o alışık olduğum evin içini saran ucuz kadın parfümü kokusu gelmiyor burnuma. Neden yapıyorum bunu bilmesem de evin içini de, dışında yaptığım gibi Murat'ınkiyle kıyaslıyorum. Bu kıyaslama Murat'a büyük haksızlık, Güven her konuda Murat’tan katbekat üstün;  içi daha güzel, dışı daha güzel, evi daha güzel... Ben bunları düşünürken; Güven arkamda neyin nerede olduğunu açıklamakla meşgul. Evin, sayısı çokta fazla olmayan odalarını, mutfağını, banyosunu el kol işaretleriyle bana anlatırken, onu izliyorum. Bu, onu parlak, beyaz ışık altında ilk görüşüm. Bu aydınlığın içinde yakışıklılığı daha da alıyor gözümü. İçeri girer girmez üzerinden attığı deri ceketin ve gömleğinin ardından; kısa kollu, siyah bir tişörtüyle kalıyor karşımda. Bu haliyle omuzları daha da geniş görünüyor gözüme. Üstelik kaslı kollarını da görebiliyorum artık. Dalmış onu izlerken gözlerimin önünde sallanan bir elle kendime geliyorum. 

''İyi misin?''

İştahlı bakışlarımı açıklamanın en iyi yolu aç olduğumu söylemek. 

''Açım.''

''Ha doğru, sabahtan beri bir şey yemedin tabi.''

''Ne yapalım?''

''Hızlı bir şeyler lütfen. Makarna, yumurta ne varsa işte.''

      

     Bana bir adım yaklaşıyor, benden daha uzun olan boyundan dolayı onun ancak göğsüne gelebilen başımı, yüzünü görebileceğim bir şekilde yukarı doğru kaldırıyorum.Bal rengi gözleri, ona olan hayranlığımı en üst seviyeye çıkarıyor. Ellerini, sabah alelacele üzerime geçirdiğim ve dışarıdaki soğuk hava için çok ince kalan ceketime uzatıp, ceketi kollarımdan aşağıya doğru sıyırıyor. Ceketin yere, ayaklarımın dibine düşmesiyle gözlerinde kilitlenen bakışlarımı,  ani bir refleksle aşağıya doğru çeviriyorum. Hayal mi görüyorum, yoksa o da mı beni istiyor?

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now