Bölüm 23

1.5K 73 0
                                    


         GPS’in önünde durmamızı söylediği otoparka benzeyen bu mekan, şaşırtıyor Güven’i. Bütün gün gezip, hangisinde yaşayacağımıza karar veremediğimiz evlerden sonra geleceğimiz adresinde bir ev olmasını beklediğinden alaycı bir tavırla soruyor; ''Burada yaşamak istemiyorsun herhalde değil mi?'' 

         Komik olmadığını vurgulamak istercesine gözlerimi deviriyorum. Arabadan inmek için hamle yaparken; onunda açılan kapısının sesi geliyor kulağıma. Uzun bacaklarının avantajıyla, ben arabadan inip bir kaç adım atana kadar onunda yanımda bittiğini fark ediyor ve başımı ona doğru çeviriyorum. Hala burada ne aradığımızı bilmediğinden önümüzde duran eski binayı merakla inceleyen gözleri ve karmakarışık bir hal alan yüzünü büyük bir keyifle inceliyor ve onu ellerinden tutup içeriye doğru sürüklemeye başlıyorum. Aniden yaptığım bu hareket yüzünden dengesini kaybetse de artık benden gelen ani hareketlere alıştığından dengesini toplamakta çokta zorlanmıyor.

''Fantezi falan mı bu?'' diye devam ediyor şakalarına, o kendi yaptığı şakalara gülmeye devam ederken, otopark girişindeki  kulübede oturan adama selam verdikten sonra, artık önümde kapalı duran her kapıyı açma, her engeli aşma gücüne sahip olan ismimi söylüyorum.

''Merhaba, ben Gizem Kaya.''

       Ellili yaşlarında görünen adam, hiç bir tepki göstermeden yavaşça kulübeden çıkıp  yürümeye başlayınca bize kendisini takip etmemizi söylememiş olmasına rağmen, onu takip etmeye başlıyoruz. Elinde tuttuğu bir sürü anahtarı bana uzatırken. Eliyle yan yana dizilmiş arabaları işaret ediyor. Ben karşımda duran bu orta yaşlı adamın neden bizimle konuşmayıp sadece işaretlerle iletişim kurduğunu merak ederken, model model arabaları karşısında gören Güven, bırakın bu adamı, benim bile orada olduğumu unutmuş olabilir. Bu dünyayı unutmuş tavrına biraz bozulsam da yüzünde yayılan bu çocukça mutluluk ona kızmama engel oluyor, bu ifadenin kalbimde neden olduğu sıcaklık kalbimi adeta eritiyor. Bu kocaman adamın sergilediği çocuksu hareketler neden beni bu kadar etkiliyor tam olarak bilemesem de, ona dair en sevdiğim şey bu masum mutlulukları olmalı diye geçiriyorum aklımdan.  Güven, hipnotize olmuş gibi arabaların yanına doğru çekilip, sanki onları incitmekten korkuyormuş gibi ellerini büyük bir tereddütle gezdiriyor üstlerinde.

''Gizem bunlar ne?''

''Bunlar benim sana teşekkürüm. Beni, o gece dışarıda bırakmadığın için, evini, kalbini açtığın ve bana inandığın için ve en önemlisi sadece hayatımda var olduğun için. İstediğin aracı kullanabilirsin, istersen senin üzerine de yapabiliriz.''

        Sıra sıra dizilmiş arabaların önünde şaşkınlıkla, yavaş yavaş yürürken; kırmızı, kendisinin 1957 model klasik bir Chevrolet olduğunu söylediği bir aracın önünde duruyor : ''Bu var ya bu, benim çocukluk hayalim; hep bununla evleneceğimi söylerdim küçükken.'' Diyor. 

''Bir arabayı kıskanmama neden oluyorsun.'' diyorum gülerek, ona doğru yaklaşırken.

Belime sardığı eliyle beni hafifçe eğerek dudaklarıma ateşli bir öpücük bırakıyor.

''Seninle tanışmadan önceydi. Eski defterleri açmayalım şimdi.'' diyor esprime karşılık vererek.

''Olur.'' diyorum.

        Küçük bir çocuğun annesinden izin isterken takındığı bir tavırla :''Bunu alabilir miyim lütfeenn.'' diyor, gözlerimizi aynı seviye getirmek için hafifçe kırdığı dizleri ve çenesinin altında birbirine kenetlenmiş şekilde duran elleriyle. Kafamı evet anlamında sallayınca beni kucağına alıp döndürmeye başlıyor.

Kollarının arasındayken çokta dolu olmayan otoparkın içinde yankılanıp, kulağa olduğundan daha da gürültülü gelen kahkahalarıma engel olamıyorum.

''Keşke taksiyle gelseydik. Benim arabayı ne yapacağız şimdi? Sen kullanamıyordun değil mi?''

        Hala heyecanlı sesiyle arka arkaya sorduğu bu sorular eğlendiriyor beni. Çocuklaşan yüzünü iki elimin arasına alıp : ''Sevgilim, sakin ol bir.'' diyorum. Yüzünü sıkıştırdığım ellerimin, büzüşmesine neden olduğu dudaklarına dayanamayıp öpüyorum onu, sözlerime devam etmeden önce. 

''Araba kullanabiliyorum ama bir polis olarak ehliyetsiz araba kullanmama izin vermeyeceğini düşünüyorum.''

Hala avuçlarımın içinde olan başını iki yana sallıyor hayır diyebilmek için. 

‘’Ama’’ diyorum. ‘’Halit Bey araçlarını burada tutabilmek için bir anlaşma yapmış burasıyla.'' Yan yana dizilmiş araçlara hüzünlü bir bakış atıyor. ''İnsan nasıl kıyar ya şunlara. Eğer benim olsalar gözümün önünden ayırmam.''

''Tamam, biz öyle yaparız daha yakın bir yerde tutarız ama şimdilik kendi arabanı burada bırakıp, bu arabayı alabilirsin.'' diyorum kırmızı Chevrolet'i işaret ederek.

      Yeni otomobilinin ona verdiği mutlulukla sarhoş olan Güven, bugün hangi eve yerleşeceğimiz konusunda yaptığımız ufak çaplı tartışmayı çoktan unutmuş bile. Benim ikinciye tekrar etmeme gerek bile kalmadan; yeni arabasını, ikinci ev olarak adlandırdığım; bir evden çok lüks bir otel odasını andıran, bir residentta bulunan eve doğru sürmeye başlıyor. 

          Eve ulaştığımızda Güven,  evin otoparkına bıraktığımız araçtan ayrılmayı pek istemese de, sonunda vedalaşabiliyor çocukluk aşkıyla. Hem zor hem de güzel geçen bir günün ardından, sonunda yeni evimize çıkabiliyoruz. Bugün gezdiğimiz diğer evler gibi bu da lüks eşyalarla dayanıp döşenmiş, bizim hiç bir şey yapmamıza  gerek kalmadan yaşamaya hazır halde. Bir otel odasına yerleşiyormuşuz gibi kolayca yerleşiyoruz yeni evimize. Güven, beyaz ve krem gibi açık renklerin hüküm sürdüğü evde ayakkabılarını çıkarma zahmetine bile girmeden salona doğru yürüyüp, oldukça konforlu ve pahalı görünen renkli yastıklarla süslenmiş bembeyaz kanepeye, yumuşacık bir bulutun üstüne bırakır gibi bırakıyor kendini. Kanepeye sığmayıp aşağıya sarkan uzun bacakları, zaten hiçte kısa olmayan boyunu daha da uzun gösteriyor. Salonun kapısında durup, bembeyaz koltuğa ayakkabılarını bile çıkarma zahmetine girmeden uzanışını izliyorum. Normal bir ilişkide, normal bir evde oldukça büyük bir probleme dönüşebilecek bu hareket, bende en ufak bir rahatsızlığa bile neden olmuyor. Ben daha çok bu kocaman evde, kanepenin üzerine uzanacak benden başka birilerinin olmasına şükrediyorum. O arabayı gördüğünden beri yüzünde asılı kalan çocukça gülüş onu ufak bir çocuğa dönüştürüyor gözümde. Bir kaç saat öncesinde neden sevdiğime karar veremediğim bu hali, anlam kazanıyor gözümde. En çokta bu çocuklaşan halini seviyorum; çünkü o hali bana bir polisle yaşadığım aşkı unutturuyor. O sorgu odasında gördüğüm sinirli halini de, arka arkaya sorduğu soruları da, yolumuzu kesiştiren o cinayetti de ve geriye kalan her şeyi de bu çocuksu gülüşüyle unutturuyor bana. Beni yeniden masum bir insana dönüştürüyor, bir çocuğun hayal dünyasına götürüyor  bu sıcak ve tatlı gülüş. 

      Ona doğru yürüyüp, hala yüzünden silinmeyen gülüşüyle boş boş izlediği tavanla arasına giriyor ve yüzünde genişçe yayılan dudaklarından öpüyorum onu. Alnına yerleştirdiği elini bana uzatıp bileğimden kavrıyor beni. Kendisine doğru çektiği bedenimi, koltuğun üzerinde yayılan geniş bedeninin üzerine bırakıyorum.  Sol eli hala bileğimdeyken, sağ eliyle de göğsüne yerleştirdiğim başımı okşuyor. Boş evin içinde duyabildiği tek ses göğsünü aşağı yukarı hareket ettiren derin solukları ve tam da kulağımın altında kalan kalbinin atışları... 

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now