Bölüm 15

2.2K 107 5
                                    


          Eve vardığımda, istemediğim bir görüntüyle karşılaşmaktan korkup, kapıyı kendi anahtarımla açmak yerine, yumruklamaya başlıyorum. Kapıyı panikle çalıyordum çünkü Güven'e, Halit Bey’in oğlunun peşinde olduğumu söyleyecektim, heyecanlı ve korkmuş görünmeliydim. Bu bir yalan da değildi; ondan sakladığım şey ise, onun içine bir şüphe düşürmemek için gizlediğim üzerinde kısacık bir not yazılı olan küçücük bir kâğıttı sadece; zaten o da sonsuza kadar bir sır olarak kalmayacak, yaptığım bir hata sonucu bundan yalnızca bir kaç ay sonra ortaya çıkacaktı. 

     Güven, kapıyı açar açmaz kendimi nefes nefese onun kollarına atıyorum. Şaşkınlıkla oturduğu koltuktan ayağa fırlayan Zeynep'le göz göze geliyoruz o an. Güzel bir kadındı Zeynep, ondan korkmakta haklıydım. Kahverengi dalgalı saçları, mavi gözleriyle güzel kemikli bir yüzü vardı, uzun ve ince yapılıydı. Benden güzel olduğunu düşündüm ama bu hiçbir şey ifade etmiyordu artık çünkü  Güven'in kolları beni sarıyordu. Evet, kendimi onun kucağına ben atmıştım ancak o da karşı koymamış; çoktan kollarını etrafıma sarıp, başımı göğsüne yaslamıştı ve Zeynep'e rağmen beni hala sıkı sıkı tutuyordu. O an, ona Zeynep'in varlığını unuturmuş olmalıydım ve bu benim için dünya üzerindeki tüm güzelliklere sahip olmaktan çok daha değerliydi.

        Zeynep, ikimizi uzaktan izlemeye devam ederken,  hızlı hızlı aldığım nefesler de normale dönmeye başlıyor. Artık sakinleştiğime ikna olan Güven de etrafıma dolanan kollarını üzerimden çekip, iyi olduğuma emin olmak için yüzümü iki elinin arasına alarak dikkatle inceliyor beni.

''Ne oldu? İyi misin? Biri bir şey mi yaptı?'' korkmuştu, bunu gözlerinde görebiliyordum; başıma bir şey gelmesinden korkmuştu.

''Peşimde.'' heyecanla cevaplıyorum onu.

İçinde birçok soru işareti barındıran bakışlarıyla, gözlerimin içine bakıyor.

''Kim peşinde?''

        Yüzümü kaplayan ellerinden kurtarıp kendimi, bakışlarımla onu işaret ediyorum; hala ayakta dikilen ve gözleri üzerimizde olan Zeynep'i, onun gitmesini istiyorum buradan, Güven'le yalnız kalmalıyım.

     Güven, bu sessiz ricamı kırmayıp, Zeynep'ten gitmesini rica ettiğinde kendimi bu savaşın galibi ilan ediyorum. Zeynep, bir itiraz etme girişiminde bile bulunmadan gözyaşları içinde evden çıkarken, hala kapının önünde duran bana attığı nefret dolu bakışlardan sonra o günün Zeynep'i son görüşüm olacağını ve bu güzel kadının bir daha bu kapıdan asla giremeyeceğini düşünüyorum.

O gidince Güven'e bir kez daha sarılıyorum: ''Çok özür dilerim, sizi rahatsız etmemem gerekiyordu. Sözümü tutamadım.''

''Boş ver zaten bitecekti; sen gelsen de gelmesen de. Zaten çoktan bitmişti seni gördüğümde, sana arka arkaya sorular sorarken biliyordum bittiğini, en çok ben sevindim bir katil olmadığına. O akşam, buraya geldiğin akşam, kendimi senden uzaklaştırıken biliyordum Zeynep'in bittiğini; artık sen vardın. Buraya misafir olarak gelmiştin ama kalacaktın bunu biliyordum. Sen hayatımda bir şeyler değiştirmeye gelmiştin.'' 

       Göğsüne sımsıkı bastırdığı başıma doğru eğilip, saçlarımın arasından öpüyor beni. Gerçekler ağzımdan dökülmek istese de birbirine kenetlenen iki dudağım tutuyor onları. Şimdi olmaz, daha değil, belki bir gün ama şimdi değil.

''Peşinde olan kim?'' diye soruyor bana. Ancak ben bulunduğum yerde; beni sıkıca saran bu kolların arasında öyle mutluyum ki; bugün olanları yeniden düşünmeyi hiç istemiyor ve onun sorularını geçiştirmeye karar veriyorum.

'' Bilmiyorum.''

''Senin peşinde olduğunu nasıl anladın?''

''Bilmem öyle hissettim.''

Kafasını hafifçe salladığını, başımın yaslı olduğu göğsünde kıpırdayan kaslarından anlıyorum.

''Bir gün seni anlayabilecek miyim merak ediyorum.'' diyor gülerek.

Daha sonra kulağıma eğilip fısıldıyor: ''Seni gördüm.'' Kafamı yukarı doğru çevirip yüzüne bakıyorum, neden bahsettiğini anlamadan. 

''Sabah, üzerini değiştirirken.'' diye açıklıyor.

Yüzümde yaramaz bir gülümsemeyle ''Sapık'' diyorum, sert göğsüne bir yumruk indirirken.

''Beni tişörtsüz gördüğünde nasıl baktığını biliyorum. Ödeşmiş olduk.'' diye yanıtlıyor beni.

                                                         

                                                                   ***

       O gece, her şeyi kazanmak ve kaybetmek arasındaki, bir bıçağın keskin tarafı kadar ince olan bir çizginin üzerinde, cebimde sakladığım o bıçağı çıkarıp Güven’e teslim ediyorum; vakti geldiğinde o bıçağı kalbime mi saplar yoksa buna bile değmez diyerek beni öylece bırakıp gider mi bilemeden. Al beni öldür diyorum ona, bütün hayatım senin ellerinde artık. Sen yoksan ben zaten olamam. 

     Dudaklarımdan başlayıp boyunuma doğru inen dudakları, bedenimi keşfe çıkmış keskin bir bıçağın buz gibi çeliğinden başka bir şey değil, bunu biliyorum  ve buna rağmen teslim ediyorum kendimi ona. Bedenim, Güven’in her dokunuşunda zevkle titrerken, artık ne istediğimi biliyorum, içimdeki bütün boşlukları o doldursun istiyorum, bana yaşayamadığım çocukluğumu versin istiyorum, ben üşütürüm diye endişelensin istiyorum mesela, Murat'ın hiç yapmadığını yapıp; aslında benim de değerli olduğumu hissettirsin bana, kalbimdeki çatlakları doldursun sevgisiyle, beni kendi gibi iyi bir insana çevirsin istiyorum. 

        O gece, bana ve kendisine yaşattığı bu zevk dolu dakikaların sonuna gelirken üzerime bırakıyor kendini; benim için sarf ettiği bütün gücünü, yine ben de topluyor. Köprücük kemiğimle çenemin arasına yerleştirdiği başına yer açabilmek için boynumu geriye doğru itiyorum. Parmaklarım, ensesine dökülen, terden sırılsıklam olmuş saçlarının arasında dolaşırken, başının üzerine bir öpücük bırakıyorum. Üzerimde, nefes nefese beni soluyor, sadece beni. Başını göğsüme yaslayıp, üzerimde biraz dinlendikten sonra göğüs kafesimin altında, hala hızla çarpmaya devam eden kalbimin üzerine bir öpücük bırakıp, kendini yatağın boş kısmına bırakıyor ama beni bırakmıyor. Bir kez daha boynunu yatağın bana ait kısmına uzatıp, kulağımın etrafına dolanmış, terden ıslanan saçlarımı nane kokan nefesiyle üfledikten sonra fısıldıyor ; "Çok güzelsin, hiç kimsenin olamadığı kadar güzel." 

      Zeynep'in uzun kahve saçları, renkli gözleri, çıkık elmacık kemikleri, bir modeli aratmayan kusursuz fiziği geliyor gözümün önüne, ondan daha güzel değilim bunu biliyorum ancak yine de gururumu okşuyor bu güzel sözler; onun gibi iyi bir adamın beni sevmesi gururumu okşuyor. Belki de hayatımda ilk defa kendimi gerçekten sevilmeye değer hissediyorum. Hayatımda ilk defa başka birisi yerine ben tercih ediliyorum. Tüm bunların verdiği huzurla kapatıp gözlerimi, bırakıyorum kendimi uykuya o gece. Bundan sonra ne yaşarsam yaşayayım artık bu gece benim ve o gece; insanın kendi sonunu getirmeye nasıl böyle meraklı olabileceğini anlayabiliyorum artık. Güven, sadece yanımdaki varlığıyla bile, beni kendi sonuma doğru sürüklerken; bense ellerimde çiçeklerle karşılıyorum onu.

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now