Bölüm 21

1.9K 92 2
                                    


      ... Ve yine o kapıdayım. Daha elimdeki anahtarı deliğe bile sokmadan kaçıp, gitmek istiyorum buradan. Ne işimiz var bizim burada, bu kapının önünde? Bu bizim yeni evimiz olamaz, bu mümkün değil. Bir hayatın son bulduğu bir evde, yeni bir hayat kurulamaz, kurulmamalı. Arkamda kapıyı açmamı bekleyen Güven'e dönüyorum, burası olmaz içeri girmemize gerek bile yok demesini bekliyorum ondan ama o, bir şeyler demek yerine sanki ilk defa buradaymışız gibi bir sabırsızlıkla içeri girmeyi bekliyor. Yeniden o anı hatırlamamak için kendimi sonuna kadar zorlasam da, bu kapının önünde dikilirken, o gece her şeyin yaşandığı bu eve, bu kadar yakınken düşüncelerimden kaçmam imkansız hale geliyor.

                                                                       ***

              Kendimi, olmaktan en çok korktuğum yerde,  o kocaman malikânenin önünde buluyorum bir kez daha. Vücudum heyecandan titriyor. Biraz sonra bütün hayatım, hayatımız değişecek, zile basıyorum. Kapıya gelmesi biraz zaman alıyor. Pahalı takım elbisesinin içinde açıyor kapıyı, elinde kadifeyi andıran dokusuyla, kıpkırmızı bir gül. Bir insanın ölümüne böyle hazırlanması ne garip değil mi? Hayat nasıl yoruyor, üzüyorsa bizi; hep kaçtığımız ölümü bile üzerimizde şık kıyafetlerle ve elimizde bir gülle karşılatabiliyor bize, yıllardır yolunu gözlediğimiz bir sevgiliyi karşılar gibi. 

''Hoşgeldin.''

''Hoşbuldum. Ne kadar yakışıklı olmuşsunuz böyle, kimse inanmayacak sizi reddettiğime. Başımı belaya sokmak istiyorsunuz siz benim herhalde.'' Biraz sonra ölümü ellerimden olacak bu adama karşı, her ne kadar hayatımı alt üst etmeye çalışsa ve beni çok zor bir sınava tabi tutsa da elimden geldiğince iyi ve nazik olmaya çalışıyorum. Bu iltifatlar hoşuna gidiyor, gülümseyerek karşılık veriyor bana.

Kapıyı arkamdan kapatırken soruyor; ''Hazır mısın?''

''Hemen mi? Önce bir yemek yeseydik aç karnına zor olmayacak mı?'' Gerginliğimi espri yaparak yatıştırmaya çalışıyorum ancak bu bir işe yaramıyor.

Devam ediyorum. ''Bu kadar mı sıkıldınız yaşamaktan, bu ne acele böyle, insan nasıl bu kadar nefret eder yaşamaktan?''

''Umarım benim olduğumdan daha şanslı olursun da, bu sorunun cevabını öğrenmek zorunda kalmazsın hiçbir zaman. Şimdi müsaadenle yukarı çıkmam lazım; kısa bir işim var.  ''

     Onu beklerken titremeye devam eden ayaklarıma rağmen oturmak bile gelmiyor aklıma daha şimdiden beynim durmuş gibi. Polisin sorunlarına nasıl cevap vereceğim bu halde? Ya yakalanırsam, ya anlarlarsa ne yaptığımı. Merdivenden gelen ayak sesleri bölüyor düşüncelerimi.

Ellerini birbirine vurarak ''Evveet başlayalım mı artık ?’’diye soruyor.

      Nasıl bu kadar sakin? Bilmediği bir dünyanın kapılarını aralarken insan nasıl bu kadar korkusuz, heyecansız kalabilir? Sorduğu ‘’başlayalım mı?’’ sorusuna vereceğim cevabı beklemeden, cebindeki havluya sarılı bıçağı bir kez daha çıkarıyor yerinden. O bıçağı sürekli yanında mı taşıyor acaba diye hızlı bir düşünce geçiyor aklımdan. Yavaş adımlarıyla bana doğru yürüyüp, yanımda durduktan sonra bana uzattığı bıçağı tutmak için hamle yapıyorum ancak bıçağı bana vermek yerine bir kez daha kendine doğru çekiyor onu. Ne olduğunu anlamayan bakışlarım, gözlerine kayıyor. Elini öbür cebine atıp, bir çift eldiven çıkarıyor.

''Önce bunları giy.'' Diyor, emreder bir ses tonuyla. Söylediği her şeye itaat ediyorum. Eldivenleri elime geçirdikten sonra bıçağı almak için ona uzattığım ellerimden tutup, kendine doğru çekiyor beni.

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now