Bölüm 31

1.7K 78 0
                                    


        Eve girince üzerimdeki kıyafetleri bile çıkarmadan yatağa atıyorum kendimi. Güven ise benim için iyi bir şey yaptığını düşünürken, sabah çok mutlu görünen eşini bu hale getirdiğinden kötü hissediyor kendini ve o da bırakıyor bedenini hemen yanıma. Aradan yarım saat geçince horlamaya bile başlıyor ancak ben gözümü bile kırpamıyorum bütün gece. Gözlerimi kapatınca, görmeye alışık olduğum gri gözlere, simsiyah gözler ekleniyor bir de; Koray’ın simsiyah gözleri. Halit Bey'i öldüren kişinin ben olduğum gerçeği yetmezmiş gibi bir de masum olan bir adamın, benim yerime hapse girdiğini bilmek daha da eziyor kalbimi. Bu uykusuz geceler bir haftaya yakın bir süre devam ediyor. Ne zaman gözlerim artık dayanamayıp kapanmaya kalksa Halit Bey ve Koray'ın yüzü geliyor kapanan gözlerimin önüne; bir kâbustan uyanır gibi ani bir refleksle sıçrıyorum yerimden. Artık uykusuzluktan çıldırmak üzere olduğum bir gece yatakta masumca uyuyan Güven'in yanında uzanıyor olmak bile ağır geliyor vicdanıma, onu ve tüm bunları hak etmiyorum ve bir karar veriyorum o gece.

''Gözlerini kapa şimdi sana bir sır vereceğim. Bana çok kızacaksın, belki de nefret edeceksin benden ama bunu kimseye söyleyemezsin söz ver bana. Ben aslında senin iki yıllardır tanıdığın kişi değilim, ben bir yalanım. Anlatacaklarımı duyduktan sonra eğer istemezsen beni bir daha hiç görmeyeceksin, o bana her şeyini bırakan adamın kalbine ben sapladım o bıçağı ama dur bir dakika düşündüğü gibi değil her şeyi açıklayabilirim... '' 

        Aynanın karşısında dikilen acınası halime gülüyorum demek açıklayabilirim ha. Ben birisini öldürdüm, yıllardır seni de kandırıyorum ama açıklayabilirim her şeyi… 

''Hani bazı insanlar için derler ya doğru zamanda doğru yerdeydi diye. İşte öyle bir şeydi bu da; sadece yanlış zamanda, yanlış yerdeydim ben de ve çok yanlış bir insanla tanıştım... İşte bu kadar basit her şey. Ne olur nefret etme benden''. Basit değil mi basit… Konuştukça batıracağım demek ki kendimi, zaten belki de bu kadar dinlemeye bile zahmet etmeyecek beni, daha ilk cümlemde kolumdan tutup hak ettiğim yere götürecek. Tüm bunları ona söylemeye cesaretim var mı gerçekten? Pahalı mücevherlerime, marka kıyafetlerime, kapıma dizdiğim arabalara, en önemlisi arkamdaki yatakta huzurla uyuyan o adama veda etmeye gücüm var mı? Sahi nasıl oldu da bir katil onu kovalaması gereken bir polisin pesine düştü? İşler nasıl böyle rayından çıktı? Duvara toslaması an meselesi olan bir trende gidiyormuşum gibi hissediyorum kendimi, üstelik ters yöne doğru.

        Arkamdan belime dolanan elleri, kendi iç sesimle yaptığım; itiraf etmeli miyim kavgasını yarıda kesiyor. Kulağımın arkasına yerleştirdiği burnunu, derin bir nefes eşliğinde boynumun alt çizgisine kadar indirdikten sonra; çenesini, boynumla omuzum arasında kalan bir yere yerleştirdikten sonra aynadaki yansımamıza bakıp; ''İyi ki buldum seni.'' diyor

       İçimde biriken yaşları bırakmamak için zorlandığım gözlerim, günlerdir onlara yaşattığım eziyetten yorgun halde kapanıyor. Bu artık bitmek zorunda, bu sır artık içime sığmayacak kadar büyük, beni böylesine seven adama yaptığım bu haksızlık son bulmak zorunda artık.  

''Bendim. Ben öldürdüm onu. Bu sayede buldun beni. Beni sana getiren şey aslında bu hayatta yaptığım en büyük hatamdı. ''

''Biliyorum.''

Gözlerim ve ağzım yaşadığım şokun etkisiyle kocaman açılıyor. Yanlış mı duydum ben, biliyorum mu dedi o? 

"Ne?!?" 

"Tabi ki biliyorum. Ben bir polisim ilk günden beri biliyorum. Aslında işlemediği bir suçu kim itiraf ettirdi o adama zannediyorsun? Hem nasıl inanabilirdim ki sana, onunla birlikte olmamak için hayatının fırsatını reddettiğini söylediğin bir adamla, daha onunla tanıştığın ilk gece birlikte olduğunu söyledin bana. Siz suçluların en büyük zaafı bu aslında kendinizi dünyanın en zeki insanı zannediyorsunuz hepiniz ama hiç bir zeka gerçeklerin bir gün ortaya çıkmasına engel olacak kadar güçlü değildir..  ‘’

     Deliler gibi sevdiğim bu adama karşı nasıl bir tepki vereceğimi bilmediğimden şoktan katılaşan bedenimi zorla hareket ettirerek kapıya doğru gitmeye çabalıyorum ancak koluma uzanan bir el durduruyor beni. Uyguladığı güçle dengemi kaybederek, kollarında buluyorum kendimi. Etrafımı saran güçlü kollardan kurtulmak için çırpınsam da; benden daha güçlü, bir türlü kurtulamıyorum ondan. Bırak beni diye bağırsam da dinlemiyor beni, çırpınıp bağırdıkça daha fazla kapılıyorum onun girdabına. Ayaklarımın yere değmeyip, havada kaldığını fark edince daha da çıldırıyor; ne yaparsa yapsın beni sakinleştirmesine asla izin vermiyorum, ta ki kulağıma fısıldadıklarını duyana kadar. O fısıltı damarlarımda dolaşan bütün kanı donduruyor; vücudum, beynimden gelen hiçbir sinyale yanıt vermiyor, kollarında donup kalıyorum bir süre. Yaşadığım bu daha büyük şok, bir öncekinin bedenimde yaratığı izleri siliyor, ona neden sinirli olduğumu bile unutturuyor bana. Ben sakinleşince etrafıma sıkıca sarılı kollarını gevşetip, beni yavaşça yere bırakıyor. Bedenim kontrolünü tamamen kaybetmiş halde, bir ruh gibi yürüyüp yatağın yanına çökerken, soruyorum; " Sen? Sen nereden biliyorsun bunu?" 

"Koray'ın yanına gittiğimiz gün çantanı bırakıp çıkmışsın, telefon çalmaya başlayınca çocuklardan biri bana getirdi çantanı. Ben de açtım. Check-up ta çıkmış söyleyecektim ama sen o günden beri çok kötüydün..." 

Dizlerimi karnıma doğru çekip; başımı, dizlerime yasladığım kollarımın arasına alıyorum. 

" Nasıl yani ben…? "

‘’ Evet...’’

Hayatımın Teklifi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin