Bölüm 10

2.7K 126 3
                                    


        Kendimi yeniden Güven'in apartmanında bulduğumda, gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyor. Her nedense durduramıyorum kendimi bir türlü. Tam önümden apartmana giren 18'li yaşlarında bir çocuk beni fark edip, kapanmakta olan kapıyı ayağıyla durduruyor. Ona teşekkür etmeye çalışırken göz göze geliyoruz, gözlerimdeki yaşlar onu meraklandırıyor. İyi misin diye sorup sormamak arasında yaşadığı tereddütü bakışlarından anlayabiliyorum.

''Kapı için teşekkürler, iyiyim merak etme.'' Gülümsemeye gayret ediyorum.

       Genç yaşının verdiği bir umursamazlıkla beni çokta üstelemeden,  iyi günler dileyerek basamakları koşar adımlarla çıkıyor. Onu görünce kendimi yaşlı hissediyorum. Ben ise sallana sallana çıkıyorum aynı merdivenlerden. 

Sabahtan beri var olan bir eksikliği ancak Güven'in dairesine gelince fark edebiliyorum. 

''Anahtar.''  

Bu ev, benim evim olmadığından, bir anahtarım da yoktu haliyle. Keşke bu sabah, evden çıkmadan önce aklıma gelseydi bu. 

 ''Kahretsin.'' Sinirle,  muhatabının kim olduğu belli olmayan bir tekme savuruyorum boş olduğuna emin olduğum evin kapısına. Gözlerimden akan yaşlara, birde burun çekmelerim eklenince hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyorum. Çok yorgun hissediyorum kendimi;  yürümekten ya da koşmaktan kaynaklanan fiziksel bir yorgunluk değil bu; son bir kaç gündür başıma gelenler çok yordu beni. Omzuna başımı yaslayabileceğim hiç kimsenin olmaması, ardı arkası kesilmeyen sorular, senelerdir Murat'a karşı beslediğim kin, çaresizlik hayatımdaki her şey çok yordu beni. Kaç yaşındaydım ben, onu bile hatırlayamıyorum artık, aradan sadece iki gün değil de seneler geçmiş gibi.  

        Ben hıçkırıklar içinde ağlarken biraz önce kuvvetli bir şekilde tekme attığım kapı açılıyor ve kapının ardında tüm yakışıklılığıyla Güven beliriyor. Kapıdan gelen ses ve gözyaşı içindeki bu halim onu meraklandırmış olmalı, gözlerine baksam bunu görebilirim belki ama kot pantolonun üzerinde bütün çıplaklığıyla duran kaslı gövdesinden çekip gözlerimi, yüzüne bakmayı beceremiyorum bir türlü. Bu görüntüsü, aslında bu iki bedenin birbirlerini çağrıştırır hiç bir yanı olmamasına rağmen; bana yaklaşık iki saat önce beline sardığı havlusuyla karşımda duran Murat'ı anımsatıyor.  

''Ne oldu? İyi misin sen? Bu halin ne? Nereye gittin?''

        Sesindeki endişeyi sezsem de, bunun iki gündür bitmeyen sorgusunun bir devamı olduğunu düşüncesinden kurtulamıyorum. Keşke tüm bunları, sadece beni merak ettiği için sorabilseydi. Beni gerçekten merak edecek birisine öyle çok ihtiyacım vardı ki; boynuna atılıp kollarında bir teselli aramamak için zor tutuyordum kendimi. Neden bilmiyorum çok geç çıkmıştı karşıma. O gece Halit Bey'e değil; Güven’e merhaba dediğimi ya da Murat’tan bile önce Güven’le yollarımın kesiştiğini hayal ediyorum bir an için; belki o zaman bu soruları beni sorgulamak için değil de; beni gerçekten merak ettiği için sorardı ve bende seve seve cevap verirdim ona. Keşke diyorum; keşke daha önce bulsaydın beni, ruhum bu kadar çirkinleşip, ben bu kadar kirlenmeden önce; kalbim, içinde bir aşkın yeşerebileceği kadar temiz ve güzelken, o zaman sen de severdin beni...

       Güven, karşısında sorularına cevap vermeden ağlamaya devam eden beni, kollarımdan nazikçe tutup kendisine bakmaya zorluyor. Bu hareket, bir an için bana sarılacağı hissine kapılmama neden oluyor. 

Bir kez daha, bu kez emreder gibi bir ses tonuyla soruyor. ''Noldu söyler misin lütfen?'' 

       Ne söyleyeceğimi bilemiyorum önce, kendime soruyorum içimden; ’’ Neden ağlıyorum ben?‘’ Bu sorunun belirli bir cevabı yok ancak o, benden bir cevap bekliyor; ona hak veriyorum kapınızda kimi konuşmadan, salya sümük ağlarken görseniz merak edersiniz değil mi? Sorduğu tüm bu soruları yanıtlamaya yeterli olmasa da ağzımdan bir cevap dökülüyor; ''İyiyim.''

Hayatımın Teklifi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin