Bölüm 19

1.7K 95 0
                                    


          Saatimi kontrol ediyorum, Güven'in iş çıkış saatine daha var. Ben mi yanına gitsem diye düşünüyorum önce ama Emniyet'in girişine çıkan merdivenlerde duraksıyorum. Muhtemelen izledikleri  bir diziden etkilenen ailem tarafından kapısına bırakıldığım günden başlayarak, bana hep kötü anılar yaşatmış bu en olmak istemediğim yerde,ne işim var benim? Aklımdan geçen bu düşünce Güven’le tanıştığımız ilk gün onun söylediği  şeyleri getiriyor aklıma;’’...Yok kan davası. Çok mu dizi izliyorsun sen? ....Psikopat bir polis,onun hayatını mahveden bir avukat ve güzel bir kadın…’’ etrafımdaki insanların hakkımda ne düşüneceğini umursamadan kendi kendime kıkırdıyorum. Kim bilir bugün değil ama bir gün karşımdaki bu binaya ve polislere dair olan tüm fobilerimi onun sayesinde yenebilirim. Ancak bugün, geçmişteki kötü anılarımı ve eski Gizem’in yaşadığı, polisin kurallarına pekte uymayan o hayatı da göz önünde bulundurarak , henüz bu kadar polisin bulunduğu bir yere elimi kolumu sallayarak girecek kadar rahat olmadığımı fark ediyor, içeri girmektense merdivenlerde beklemeye karar veriyorum onu. 

         

            O, kapımıza geldiği günden beri, Güven'in en yakın arkadaşı olduğunu söylediği Cem'le bile görüşmemiş, haftalardır bir polisle yaşıyor olmama rağmen Güven ve Cem’den  başka bir polisle karşılaşmamıştım henüz. Zaten Güven'e duyduğum aşk onun bir polis olduğu gerçeğini sıklıkla unutturuyordu bana. Henüz hazır değildim. İçeriye doğru uzanan merdivenler yerine; merdivenin geniş mermer korkuluğuna yöneliyor ve boyum yetmediğinden, zıplayarak oturmak zorunda kalıyorum korkuluğa. Artık mayıs aynın sonlarına yaklaştığımızdan, beni üşütecek bir hava da yok, Güven'e burada olduğumu haber verme ihtiyacı bile duymuyorum; onun için değil bir saat, bir ömür bekleyebilirim ve bunlar öylesine söylenen, yalandan , altı doldurulamayan aşk cümleleri değil benim için. Ben onun yanında olarak, ona aşık olarak belki de bir ömür onsuz, aynı duvarlara bakmayı göze alıyordum. Ben aslında, bundan sadece iki buçuk ay önce benim en büyük düşmanım olan bir adamla, şüphelisi olduğum bir cinayetin soruşturmasını yürüten bir polisle uyuyordum her gece, her gün benden şüphelenmesi için yeni bir fırsat veriyordum ona, ağzımdan öylesine çıkacak, yanlış anlaşılmaya müsait bir kelime bile Güven’in daha yeni yeni yatışan şüphelerini yeniden yeşertebilir ve sahip olduğum her şey; en önemliside Güven bir anda elimden uçup gidebilirdi ve tüm bunlara rağmen ondan kaçıp gitmeye hiç niyetim yoktu. 

''Ah Güven ah, ben senden nefret edecektim, beni bu hale nasıl getirdin sen? '' kendi kendime mırıldanıyorum.

      Hava alaca bir karanlığa bürünürken merdivenlerden inen Güven'le buluşuyor gözlerimiz. Yüzünde yayılan ve  bembeyaz, inci bir kolyeyi andıran dişlerini ortaya çıkaran gülüşü, iç geçirmeme sebep oluyor. Hiç bir şey demeden, yüzünde asılı kalan gülüşüyle yanıma gelip, kollarını etrafıma doluyor. Kokusu burnumdan kalbime dans ederek iniyor adeta. Kalbim bir bayram yeri gibi şenleniyor, bu enfes kokuyu duyunca.

''Ne işin var burada?'' diye soruyor. Ancak sesi beni gördüğüne şaşırmıştan ziyade; sevinmiş gibi geliyor kulağıma.

''Bir sürprizim var sana.'' Diyorum heyecanla.

''Neymiş o?'' diye soruyor.

         Çantamdaki paraları alıp, gözünün önünde sallamaya başlıyorum '' Artık zenginiz.''

Havada salladığım para dolu elimi aşağıya indirirken, gözlerini utangaç bir şekilde etrafta gezdiriyor; ''Ne yapıyorsun herkesin içinde ?''diye soruyor alçak, utandığı her halinden belli olan bir sesle.

''Ya ne yapayım çok heyecanlandım. İlk defa zengin oluyorum.'' diyorum gülerek.

Bir kez daha sarılıyor elleri, belime: ''Senin adına sevindim.'' diyor.

''Neden sadece benim adıma? Bu para aynı zamanda senin paran biliyorsun değil mi?''

''Artık bana ihtiyacın kalmadı, kendine lüks bir ev bulup taşınacaksın şimdi. Bense seninle yaşamaya, kıyafetlerimi seninle paylaşmaya, sabahları bana kahvaltıda eşlik etmene çok alışmıştım.''

        Beni saran güçlü kollardan kendimi kurtarıp, parmak uçlarımda yükselerek dudaklarına ulaşıyorum. Kısa bir öpücükten sonra kulağına uzanıp ''seni seviyorum.'' diye fısıldarken, o an merdivenlerden inen Cem'le göz göze geliyoruz, bana olan nefretini anlamak hiçte zor değil.

Güven; ''Ben de seni.'' diyerek sözlerime karşılık verirken, Cem yanımıza bile uğramadan hızlı adımlarla uzaklaşıyor bizden. Zeynep'ten sonra bir başka rakibimin de hayatımızdan böylece çekip gittiğini düşüyorum. 

''Nereye gitmek istersin?'' diye soruyorum çantama koyduğum parayı işaret ederek.

''Bu gece bendensin.'' 

Saçlarımın arasına bir öpücük kondururken '' Eve.'' diyor.

''Güzel fikir.'' diyorum dişlerimi alt dudağıma hafifçe bastırarak.

         Güven, ellerimi kavrayıp beni arabasına doğru çekiştirirken benimkilerden, oldukça uzun olan bacakları yüzünden onu koşar adımlarla takip etmek zorunda kalıyorum. Arabanın yanına varıp, kendimi yolcu koltuğuna bıraktığımda bu koşuşturmanın beni nefes nefese bıraktığını fark ediyorum. Kısa bir soluklanmanın ardından yol boyunca, yaptığım her şeyi anlatmaya başlıyorum ona. Tanju Bey'le ortak olduğumuzu duyunca yüzü düşse de benim neşemi kaçırmamak için susuyor. Tabi iki şeyi asla söylemiyorum ona; Tanju'nun, Halit Bey'in sözde oğullarıyla görüştüğü ve Güven’le Zeynep'in ayrıldığı gün peşime takılan adama bu aklı verenin Tanju olduğunu; ve birde tüm bunları çözmemi sağlayan o nottan bahsetmiyorum ona. O gün, yanına koştuğumda anlatacaktım her şeyi aslında ona ama o gün Güven'le Zeynep ayrılıp, Güven bana olan duygularından bahsedince, konu dağılıp gitmişti. Daha sonra ise en iyisinin bu olduğuna karar verip, vazgeçmiştim anlatmaktan. Onun da aklına gelmemiş olacak ki; bir daha asla konuşmamıştık bu konu hakkında. Ona söylemediğim bir diğer şey ise; bize ait arabalarla dolu otoparktı. Arabalara olan ilgisini bildiğimden, yarın onu Tanju Bey'in verdiği adrese götürüp sürpriz yapmak istiyor ve  bunu içimde tutmak her ne kadar zorda olsa şimdilik susmayı tercih ediyordum. 

Hayatımın Teklifi Where stories live. Discover now