Bölüm 4: Kötü Örnek

511 57 38
                                    

TELEFONUN ÇALMA SESİ ONU uyandırdı ve gördüklerinin gerçek değil, rüya olduğunu anlaması birkaç dakika sürdü.

Çoğu sabahları olduğu gibi, Yoongi ani bir sarsıntı ile uyandı ve bu da onu kanepeden düşürdü. Bu sırada sadece kafasını yere vurmakla kalmayıp dirseğini de dibindeki sehpaya geçirmişti. Gözlerini açmadan önce bir şeylerin kayıp yere düşme sesini dinledi.

Sonunda lanet sehpayı kırmıştı.

Birkaç dakika boyunca kıpırdamamak ve hatta mümkünse nefes almamak istedi. Çünkü eğer gözü odanın duvarındaki saate kayarsa, en fazla bir saatlik içinin geçtiğini fark edecekti. Onun yerine sanki tüm gün uyumuş gibi davranmayı tercih ederdi, kendine yalan söylemiş olsa bile. Zihninde susmayan bir telefon sesi vardı. Zil sesi değil de çığlık atan bir siren gibi, çalarken dişlerini derisine batıran ve susmak bilmeyen bir telefon. Neyle ilgili bir rüya görüyordu? Ne kadar düşünse de rüyasında ne gördüğünü hatırlayamadı. Rüya mıydı kabus mu? Kapkara bir zemin üzerinde sadece bir telefon sesi hatırlıyordu. Telefon çalıyordu, gördüğüm şey ancak kabus olabilir... Yoongi ağırca iç çekti ve sonunda gözlerini hafifçe araladı, belli belirsiz seçtiği tavana camdan giren gün ışığı vurmuştu. Işık parlaktı, Yoongi gökyüzündeki yakıcı güneşini hissedebildi. Yaz yağmurlarını ümit edebileceği bir tane bile bulut ise yoktu. Diğerleri o anda neredeydi? Ne yapıyorlardı? Muhtemelen hepsi saatler önceden hazırlanmıştı, daha üstünü bile giyinmemiş kendisinin aksine. Sabah erkenden eve geldiğinden beri ne yaptığını bilmiyordu...

Yoongi koltuktan kafasını doğrultup etrafına baktı. Ortadaki sehpası onu aldığından beri kırıktı ama yapıştırıp bu zamana kadar idare edebilmişti. Bazen sallanıp dursa da ayakta kalabiliyordu ama bu sefer kesinlikle ölmüştü. Kırıldığı yerlerden dışındaki koyu ahşaba göre daha açık renkli kıymık parçaları fışkırmıştı. Belki birine tamir ettirebilirdi ama onunla uğraşacak zamanı yoktu. Odanın zeminindeki gazete ve yiyecek kutularının arasından parçalara ayrılmış ev telefonuyla bakıştı. Bir an kendi kafasıyla parçalasa ve bayılsa ne güzel olacağını hayal etti. Kesinlikle ayık olmaktan iyi olurdu.

Sigara paketini görünce eline aldı ve iki sıraya dizilmiş tam on bir tane sigaradan birini ağzıyla çekip çıkardı. Sonra paketi koltuğa bıraktı ve çakmağı için ceplerini yokladı. Yaktıktan sonra dumanı derince içine çekip bıraktı. Orta ve yüzük parmağıyla tuttuğu sigarayı dudağının kenarında gezdirirken gözüne tekrar fırlamış kablolar takıldı.

Yere düşen telefonun paramparça kalıntıları.

Yoongi, gözlerini cihazın üzerinde gezdirirken sigarayı yavaşça indirdi. Arkasında alıcının takılı olması gereken bir boşluk görebiliyordu. Artık dün olduğu gibi görünmüyordu ve artık bir telefona bile benzemiyordu. Alıcı, kıvrılmış bir siyah tel ile yuvaya bağlı yuvarlak eğrileri olan bir plastik dikdörtgen olmalıydı ama şimdi telin, metalin ve çiplerin göründüğü plastik parçanın yarısından öte bir şey yoktu, geri kalanı dağılmıştı. Keskin gözüken bir parça botlarının hemen altındaydı ve ona bakınca Jimin'in kolundaki sargı aklına geldi. Derisine saplanmış cam parçası. Gözlerini beyaz lastik parçasından bir sebepten ötürü alamadı ve kotuna düşen bir kül yığını onu gerçeğe döndürdü.

"Kahretsin..." Kabaca diğer eliyle silkeledi ve kumaştan hafif bir delik açtığını gördü, böylece küçük parmağını içine sokabilecekti. Kenarlar külden siyaha boyanmıştı ve cildi deliğin içinden hafifçe pembe görünüyordu. Yoongi sigarayı kaldırdı ve tekrar telefona bakmadan önce bir nefes çekti. Gözü dönmüş haliyle kırdığı tek şeyin o olması şanstı. Tabii, yanındaki sehpayı görmezden gelirse. İç çekerken kaşlarını ovuşturarak gözlerini kapattı. Başı ağrıyormuş gibi hissediyordu ve bu da her şeyi daha da iyi hale getiriyordu. Gözlerini kapayarak bir iki dakika geçirdi ve sonra saatine bakmak için döndü. 10:30. Üç buçuk saat uyku. Bu, geçen hafta boyunca kazanmış olduğu miktar kadardı ve korkunç hissetse bile hiçbir şeyden iyiydi.

Brotherhood | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now