Bölüm 9: Boş Konuşma Şeyleri

392 49 140
                                    

Ç/N:

Kafamı dağıtmak için bu bölüm iyi geldi, umarım size de gelir :') İyi okumalar~

***

NAMJOON YATTIĞI YERDEN YANA döndüğünde kısa bir anlığına yatağından yuvarlanıp yere düşeceğini sandı, ama düşmedi. Kafası gerçekten bir şeye çarptı ama otel odasının halı zemini değildi, soğuk ve metalik bir şeydi. Üstünde yattığı zemini eliyle yokladı ve sonra nerede olduğunu hatırladı, nerede olduklarını. Trenin içindelerdi, sadece normal yolcular gibi değildiler çünkü onlar için bu fazla sıradan olurdu. Serseriler veya korsanlar gibi kaçak bir şekilde yük vagonunun içine atlamışlar ve geceyi orada geçirmişlerdi, Tom Sawyer'ın maceralara çıkan ayak takımı gibi. Hayır, diye düşündü gülümseyerek, biz daha çok Demiryolu Çocukları'yız. Bu düşünce onu kendi kendine güldürünce artık gözlerini açmaya karar verdi ve etrafına bakındı.

Namjoon açık kapının yanındaki duvara yaslanmış uzanıyordu ve kafasını çevirip bakmadan göremeyeceğini düşünse de açıklıktan giren ve içeriyi aydınlatan güneş ışığıyla sabah olduğunu anladı. Dün akşamın aksine etrafı tamamen görebiliyordu artık, karanlık köşeler yoktu. Oturmak için kalktı ve yana dönüp gece boyunca yastık olarak kullandığı valizine baktı. Kafasını koyduğu yerde hafif bir çukurluk olmuştu, kumaş derine göçmüştü. Uzanıp eliyle düzeltti ve sonra dönüp vagonun içine baktı. Zemin metaldi ve tozluydu, sadece oturdukları veya yattıkları birkaç yer temizdi ve bu da kıyafetlerine bulaşmış demekti. Kendi ellerine baktığında tozla kaplandığını ve avucundaki çizgilerin kirlendiğini gördü, o yüzden hafifçe ellerini kotuna sildi ve sonra ağır göz kapaklarını ovaladı. Esnedi ve omuzlarını birkaç kere çevirerek kaslarını gevşetmeye çalıştı. Boynu biraz tutulmuştu ama şaşırmadı, zaten çok rahatsız bir pozisyonda yatmamıştı. Kafasını döndürebilmesi bile bir mucizeydi. Vagonun duvarları oluklu levhalardan oluşuyordu, dümdüz değildi ve market rafları gibi bazı uzun çıkıntıları vardı. Boyasız ve paslanmış bazı kısımları küflenmiş gibi gözüküyordu, vagonun çok eski olduğu için mi böyle olduğunu yoksa yeni ama sık kullanılmaktan mı aşındığını söylemek güçtü. Muhtemelen zemindeki tozlar ilk ihtimali doğruluyordu ama Namjoon emin olamadı.

Arkadaşları onun sağ tarafından vagonun karşısına kadar uzanıyordu ve uyuyor gözüküyorlardı. İpe dizilmiş gibiydiler; çantalar ve valizler yastık olarak kafalarının altında, haki renk montlar ve siyah hırkalar sadece kafalarını açık bırakacak şekilde battaniye olarak üstlerindeydi. Seokjin sağ baştaydı, duvara dönük uzanıyordu ve açık kahverengi saçları çantasına yayılmıştı. Yanında Jungkook vardı, ceketini paylaşabilmek için onunla sırt sırta uzanmışlardı. Seokjin'in aksine koyu renk olan saçları muhtemelen uykusunda çok kıpırdandığı için darmadağınıktı. Onun yanında sırtını ona dönmüş Jimin vardı, kafası hafifçe eğikti ve bir kolu Yoongi'nin ceketinin altından dışarı sarkmıştı. Uykusu derin gözüküyordu, yumuşak nefes alıp verişleriyle göğsü kalkıp iniyordu. Sonra ona dönük uzanmış Yoongi vardı. Üzerinde örtülmüş bir şey yoktu ama o sırada vagon soğuk değil hatta ılıktı. Genç adamın kolları göğsünde birleştirilmişti, teninin rengi üzerindeki beyaz tişörtten pek farklı değildi. Açık kapıdan gelen güneş ışığı suratına düşüyordu ve kırmızı saçları neredeyse parlıyor gibi gözüküyordu. Onunla diğer duvar arasında biraz boşluk vardı ve diğer iki oğlan gruba uzakta yatıyordu. Namjoon kafasını çevirdi ve tam karşısındaki köşede durduklarını gördü. Öbür türlü olsa sığmayabilirlerdi o yüzden neden orada yattıklarını anlıyordu. O zaman aynı arabada oldukları gibi sıkış tıkış yatmak zorunda kalırlardı ve-

Araba.

Namjoon derin bir nefes aldı ve ağırca gözlerini kapatırken geri üfledi. Araba, şu an içinde olmaları gereken ve yollarda yürüyüp boşuna zaman ve enerji harcamayacakları aptal araba. Kahrolası aptal araba şimdi bilinmeyen bir yere bırakılıp terk edilmişti ve bir ceset gibi çürümeyi bekliyordu. Gerçekten ilk bakışta gayet iyi gözükmesine rağmen sadece bir gün dayanabildiğine inanamıyordu. İçi de dışı da işe yarar gibiydi ama anlaşılan yanılmıştı. Böyle düşündüğü için kendini aptal hissetti, umutlu olduğu ve hatta biraz heyecanlı olduğu için. En azından şehre kadar gidebileceklerini düşünmüştü ve ondan sonrası çok da sorun değildi. Belki de çalıntı bir arabayla polislere yakalanma dertleri kalmamıştı artık. Ama yine de...

Brotherhood | [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin