Bölüm 6: Bahşiş

450 51 90
                                    

***

CÜZDANININ KAYIP OLDUĞUNU fark ettiğinde duştan daha yeni çıkmıştı.

Yoongi önceden kontrol etmeyi düşünmemişti çünkü ihtiyaç duymamıştı, tüm gece bavuluna güvenlice sıkıştırılmış bir şekilde duruyordu. Sabah olunca kotunun cebine konulacaktı. O yüzden sabah zihninin arkasında ona göz atmak fikriyle uyandı. Ön planda ise günün ilk sigarasını içmek, dünden artan yemeklerden yemek vardı -çünkü Seokjin'in bakışlarını tekrar üzerinde hissedebilirdi ve yemekten kaçınmaya değmezdi. Sırf o yüzden bir ağız dolusu pirinç kekini çiğnedi ve kuru lokmaları yutmaya çalıştı, boğazından taş gibi geçtiler ve sonra her zamanki pozisyonunu alıp sigara içmek için odanın karşısındaki pencerenin pervazına yerleşti; açık pencereden rüzgar esmedi ama en azından yüzü ve kolları güneş ışığı aldı. Namjoon, kendi yanık teniyle camdan aşağıdaki konteynıra çöpünü atarken onun sonunda biraz renklenmesiyle ilgili dalga geçti. O da cevap olarak gözlerini devirdi ve ufak çer çöp pisliklerle dolu olan halıya izmaritini silkeledi. Öbür odadan oğlanların sesi geldi, tamamen uyandıkları ve toparlanır toparlanmaz binayı başlarına yıkmaya hazır oldukları belliydi. Yoongi eşyalarının çoğunu toplamıştı, değiştirmek için temiz bir tişört ile iç çamaşırını ayırmıştı ve uyanacak gücü kendinde bulamayınca önce arkadaşlarının lavaboyu kullanmasına izin vermişti. Yarım yamalak uykularla, sigara içerek ve özellikle Hoseok'un antidepresanları hakkında endişelenerek geçen bir diğer geceydi.

O konuda doğru mu tahmin etmişti? Yoksa kafasında boşuna senaryo mu yazmıştı? Emin değildi, gerçekten öyle gibi görünüyordu, belkide diğerlerine fikrini dikkatsizce yumurtlamamalıydı? Öncelikle Hoseok'un ağzından duymaları gerekirdi, kendisinden değil ancak bunun olma ihtimali de zayıftı. Şimdiye kadar söylememesi ya hiç söylemeyecek ya da doğru anın gelmesini bekliyor demekti. Eğer zamanı geldiğinde söyleyecektiyse önceden anlayıp diğerlerine söyleyerek her şeyi berbat etmişti. Çocuklar hala bilmiyor olabilirdi, o ihtimal de vardı ama işlerine gelince böyle şeyleri çözmekte iyiydiler, o yüzden onlar da çoktan anlamış olabilirdi.

Grubun geri kalanına geç kalmamak için sonra hızlıca yıkanmıştı Yoongi; saçı hala ıslak ve yerlere damlalar akıtırken üzerini giyinmiş, her şeyini bavuluna toparlarken de dişini fırçalamıştı. Cüzdanının bavulun geniş bölmesinde durduğunu fark ettiğinde tam fermuarını çekmek üzereydi. Birkaç saniye sadece baktı, yıpranmış deride göz gezdirirken baygınca gözlerini kırptı.

Gece boyunca bavulun ortasında bırakmadığından emindi. İçindeki küçük bölmelerden birine koymuştu. Ama şimdi nedensizce ortada duruyordu. Telefonunu ve şarj aletini koyduğu en küçük cebi de açtı, o da boştu.

Yoongi kafa karışıklığıyla uzanıp cüzdanını eline aldı, bir yandan arkadaşlarının kendi aralarında konuştuğunu duyuyordu ama ne dediklerini anlayamıyordu: kulakları dolmuştu, kelimeleri algılayamıyordu. Deri cüzdanının üzerinde parmağını biraz bekletip sonra yavaşça açtı. Garip bir ruh halindeydi, olayı tam kavrayamadı, en azından açıp içinin boş olduğunu görene kadar. Bomboş. Yanındaki fermuarlı cebi açtığında da parlak bozukluklarını göremedi. Zihninin gerisinde bir yerlerden paniğin gelmeye başladığını hissetti ama önce anormal bir sakinlikle cüzdanı ters çevirip salladı. İçinden hiçbir şey düşmedi. Tekrar, en küçük gözlere de iyice baktı. Kredi kartları gitmişti. Sonra cüzdanı yatağa bırakıp kotunun ceplerini patpatladı, içlerinde bir şey olmadığını bilse de. Tekrar eli boşta kalınca cüzdanı alıp bir yerinden para çıkar mı diye gerçekten kontrol etti, saçma bir fikirdi. Dönüp arkadaşlarına baktı ve koltuğa gidip Namjoon'un çantasına ulaştı, arkadaşının cüzdanını bulup çıkardığı sırada Seokjin onu fark etti ve ne yaptığını sordu.

Brotherhood | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now