Bölüm 8: Önerilen Dozaj

431 51 63
                                    

Ç/N:

Ehem... harika bir bölüm sizi bekliyor :) İyi okumalar~

***

BAŞLARININ ÜZERİNDEKİ GÖKYÜZÜ morarmış gibi görünüyordu; farklı tonlardaki mor, ufuk çizgisini ele geçirip batan güneşin turuncu parlaklıklarını kapatmaya başlamıştı. Vaktin akşamın dokuzuna geldiğini bilmesi için bir saate bakmasına gerek yoktu, yaz akşamları en azından o saatten önce başlamazdı. Bu aynı zamanda, hiçliğin içinde bir yerlerde kahrolası bozuk bir arabayla gecenin köründe kalakaldıkları anlamına geliyordu. Şu an bulundukları durum o kadar sinir bozucu ve gülünçtü ki sanki o an yaşanmıyormuş gibi davranmaya karar verdi. Hatta o aptal araca bakmak zorunda kalmasın diye sırtını yola dönmüş, yolun kenarındaki alçak tahta korkuluklara oturuyordu Hoseok; böylece önündeki arazinin geniş manzarasına bakabiliyordu. Arkasından arkadaşlarının birbirleriyle konuşma ve anlamsızca tartışma sesleri geliyordu, ne dediklerini dinlediği söylenemezdi o yüzden sadece mırıltılar şeklinde duyuyordu. Halletmeleri gereken ufak bir mevzu vardı ama ondan önce elbette vermeleri gereken başka bir tepki vardı: şoka girmek ve kafa karışıklığıyla durumu kavrayamamak. Birkaç dakika sonra kavrayıp plan yapmak için harekete geçeceklerdi evet ama şu an tek yaptıkları aptalca ayakta dikilmekti.

Hoseok bacaklarını kendine doğru çekti, botlarını çitin alt kısmındaki çıkıntıda dengeledi ve dizlerini önüne kaldırmış oldu. Tahta çit korkutucu derecede rahatsızdı, öne eğilip dirseklerini dizlerine yasladı. Çimenlik esintiyle beraber dans ediyordu ve çıkardığı ses iç çekişlere benziyordu, kendi arasında konuşan kadınların çıkardığı fısıltılar gibi. Alacakaranlıkta ince uzun yapraklar siyah gözükmeye başlamıştı ve çayırlar da petrol dökülmüş gibiydi. Bir avuç yaprağı kopardı ve bir an elinde tutarak oyalandı, parmak uçlarında hissetti. Yapış yapış, mumsu bir sıvıyla kaplılardı ve alt tarafları ıslaktı, parmağında kan gibi gözüken çimen lekeleri bıraktılar.

"Havalı bir numara görmek ister misin?" Kafasını çevirdiğinde Jungkook'un birkaç adım ilerisinde olduğunu fark etti, dirsekleri çitin üstünde ve kafası da öne eğikti. Yorulmuş gözüküyordu ama suratında ne olursa olsun kaldırmadığı gülümsemesi vardı. Hoseok omzunun arkasından hala arabanın etrafında duran arkadaşlarına baktı ve sonra tekrar ona döndü. Omuz silkti ve "Neden olmasın?" dedi, arkadaşı da ona elini uzattı. "O zaman bana o yapraklardan bir tane versene." Hoseok hepsine bakıp bir tanesini kopardıktan sonra uzun yaprağı ona uzattı. "Sadece bu ot parçasıyla müzik çalacağım."

"Gerçekten mi?"

"Evet, izle." Böylece Jungkook yaprağı dudaklarına doğru kaldırdı ve derin bir nefes alıp geri üfledi. Pek bir şey beklemiyordu, belki de oğlan onu güldürmek için espri yapacaktı ama nefesini üflediğinde çıkan sıra dışı ses sadece ona şaşkınca bakabilmesine sebep oldu, ağzı açık kalmıştı. Afrika'ya özgü nefesli bir müzik aleti gibiydi, ince bir sazlık sesi çıkıyordu ve tam ahenkli olmasa da ona yakın bir şeydi. Nefesinden rastgele notalar üfledi, bir şarkı mırıldanıyormuşçasına durdu ve devam etti, sonra elini indirip gülmeye başladı ama yaprak şirince dudaklarına yapışmıştı. "Dedim sana yapabilirim diye!" Sırıtarak ilan etti ve sonra yaprağı kabaca ağzından çekip attı. "İnanmamıştın, değil mi?"

"Pek sayılmaz," Hoseok itiraf etti, yalan söylemeye gerek duymadan gerçeği söylemişti, "Salakça bir şeyler yaparsın diye düşündüm ama bu...müzik kutusu gibiydi sanki?" Bu yorum Jungkook'u daha da güldürdü. "Bunu yapmayı nasıl öğrendin, biri mi öğretti?"

"Babam yapardı."

"Sen çocukken mi?"

"Evet, önceden bana nasıl olduğunu göstermişti. İlkokulda falandım. Zor olduğunu ve çoğu kişinin yapamadığını söyledi ama benim yapabileceğimi biliyordu. Sonra bana gösterdi ve üç beş denemeden sonra ondan daha iyi yapmaya başladım."

Brotherhood | [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin