Bölüm 11: Hippi Karşıtı

396 49 67
                                    

***

YOONGI ANİ BİR ŞEKİLDE UYANDI ve bir çığlık kaçırmamak için ellerini zorla ağzına kenetledi. Kalbi göğsünün içinde o kadar hızlı atıyordu ki nabzını tüm vücudunda hissetti, damarlarına gönderilen dalgalar onu rüzgardaki bir yaprak gibi titretti; hatta ne kadar güçlü olduğuna bakılırsa fırtınadaki bir yaprak gibi titretmişti. Birkaç derin nefesten sonra ellerini hareket ettirebildi ve bileğinin tekini alnına yasladı. Teni nemliydi ve saç diplerinden ter damlıyordu, hissetmeyi beklemediği bir şeydi. Sertçe terini sildi ve derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken titreyen ellerini kucağına düşürdü.

"İyi misin?" Soru onu hazırlıksız yakaladığında kafasını hızlıca çevirdi ve birkaç adım ötesinde oturan Namjoon'u gördü, bağdaş kurduğu bacaklarına dirseklerini yaslamıştı. Endişeli bir ifadesi vardı ve Yoongi sebebini biliyordu. Arkadaşı büyük ihtimalle kendisine bakarken ruh gibi solduğunu, terleyip titrediğini görmüştü ve bu haline bir bakış bile insanı endişelendirmeye yeterdi. O anda kesinlikle bok gibi hissediyordu ama bunu ona söylemeyecekti.

"Kah-kabus," cevap vermeye çalıştı, ağzı kupkuruydu. "Kabus gördüm."

"Şaşırmadım, Jimin ve Hoseok da buranın korkutucu olduğunu söylüyordu..."

Yoongi gözlerini arkadaşından çekip etrafına baktığında nerede olduklarını hatırladı. Terk edilmiş metro istasyonundaydılar tabii ki; Jimin'in hazine arayışında yanlışlıkla benzinlik yerine bulduğu ve başka şansları olmadığı için geceyi geçirmeye karar verdikleri. Sonunda birkaç saatliğine yürüyecek olmaları fikri hoşuna gitmişti ve içerinin karanlık olması ya da bir tür anıt mezarını andıran soğuk beton duvarlar, umurunda bile değildi. İlk birkaç saati her zamanki gibi geçirmişti, sigara içerek ve her şeyden nefret ederek çünkü huzursuzdu ve modunda değildi ama ilk defa yalnız olmamıştı. Hayır, herkese göz kulak olup beladan korumak isteyen Seokjin ve derin düşünceleri yüzünden uyuyamayıp konuşmak isteyen Jimin'le birlikte nöbet tutmuştu.

Uyuyan arkadaşlarının formuna bakmak için kafasını kaldırdığında Seokjin'in Jungkook ve Hoseok arasına sıkışmış uzanıyor olduğunu gördü, aralarındaki boşluğu akıllıca hem ısınmak hem de daha güvende hissetmek için kullanıyordu. Sadece kafasının arkası gözükse de uyuyor olduğu belliydi. Yoongi onun dün gece sanki çöpmüş gibi denemesini yanan varile atışına ve bu aptal macera uğruna üniversitesini ektiğine inanamıyordu. Onun yerinde Yoongi olsaydı kendisini es geçmelerini, mecburen okulda kalması gerektiğini söylerdi ve profesörünü kızdırıp kaydının silinme riskini almazdı. Peki o neden böyle yapmıştı? Hiç emin değildi. Belki arkadaşı bir noktadan sonra derslerden yorulmuştu ama her üniversite öğrencisi aynı şeyleri yaşıyordu. Bu atılmayı riske almak için yeterli bir sebep değildi ve Seokjin'in tek sebebi o olsa kafasını öne eğip her şeye rağmen devam edecek bir tip olduğunu biliyordu. Mükemmel sonuçlar için çabalamaya inanmanın reçetesini yazmıştı, aynı Namjoon'un pozitiflik adına vaaz vermeyi sevmesi gibi, ve kesinlikle böyle sorumsuzca davranmak onun doğasında yoktu.

Bir de Jimin konusu vardı...

Yoongi bu kaçamak için oğlanlardan en azından birinin ebeveynlerini kızdırmış olması gerektiğini biliyordu ve her zaman o kişinin Jungkook olduğunu düşünmüştü; ötekinin aksine küçük olan bela ve sorun çıkarmaya daha meyilliydi çünkü, patlak dudağı da kanıtıydı. Jimin ise belalardan kaçmaya çalışırdı çünkü hep üstüne geri teperdi, hatta başlatan o olmasa bile olayların sonucunda zarar gören en çok o olurdu. Jimin; Jungkook ve Taehyung'un onunla aptalca kan kardeş olmaya karar vermesi sonucu bıçakla baş parmağını neredeyse kemiğine kadar kesip hastanelik olan, sırf o ikisi daha fazla kendisiyle uğraşmasın diye işledikleri neredeyse her bokun sorumluluğunu üstlenen, babasından en saçma şeyler yüzünden dayak yiyen kişi.

Brotherhood | [Türkçe Çeviri]Kde žijí příběhy. Začni objevovat