3. Bölüm: "Mezarlık Çiçekleri"

3.7K 313 53
                                    

Oy vermeyi ve dilerseniz yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar! 🌹

🌙

Elimde tuttuğum ahşap kasayı yavaşça yere bıraktıktan sonra alnımdan aşağı süzülmek üzere olan teri elimin tersiyle sildim ve birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi açıp gökyüzüne baktım. Hava epey kasvetliydi ve gökyüzü gri bulutların hakimiyeti altındaydı. İçimdeki kederi hisseden gökyüzü, biraz sonra tüm acısını yeryüzüne akıtacak ve yangınımı söndürecek gibiydi.

Yavaş bir şekilde anne ve babamın mezarlarının etrafına örülmüş mermere oturdum ve titrek bir nefesi dışarıya üfledikten sonra topraklarına dokundum. Parmak uçlarım her zaman olduğu gibi karıncalanmaya başladı ve damarlarımda gezen kan hareketlenerek onlarca duyguyu ruhumun ücra köşelerine ulaştırdı. Sanki toprağın altından ellerime dokunuyorlardı ve ne zaman gücüm tükense gücüme güç katıyorlardı. Kelimelerle anlatılmayacak kadar tarifsiz bir histi bu; varlıklarını hâlâ yanıbaşımda hissediyordum.

"Bugün tam on bir yıl oldu," diye fısıldadım kendime yabancı bir sesle. "Bana veda bile etmeden gidişinizin üzerinden seneler geçti ve hâlâ alışamadım." Toprağı avuçlayıp gözlerimi kapattım ve bir damla yaşın yakıcı bir hisle aşağı akmasına izin verdim. "Geri dönecekmişsiniz gibi hissettiğime inanamıyorum."
En sevdiklerinizin ölümünü kabullenmek gerçekten zordu. Üstelik bu ölüm hiç beklemediğiniz bir anda gerçekleştiğinde kabullenmek seneler alıyor, bazense bir ömür kadar sürebiliyordu. Onları kaybettiğimde yedi yaşındaydım ve o yaşta bir çocuk için kabullenmesi zor olan şeylerle yaşamak zorunda kalmıştım.

"Bazen yüzünüzü hatırlamakta zorluk çekiyorum," diye itiraf ettim suçluluk dolu bir sesle. Zaman acıyı hafifletmesi karşılığında size bir bedel ödetiyordu ve anılarınıza el koyuyordu. Zamanla, kaybettiğiniz insanların görüntüsünü, sesini, kokusunu ve daha bir sürü şeyi unutmaya başlıyordunuz. Bu çok caniceydi ancak acınızın ilk gün ki kadar acıtmaması için de bu gerekliydi. "Saçlarını hangi tarafa ayırdığını unuttum anne, fotoğraflar olmasa dudağının kenarındaki benin gülünce gamzene karıştığını unutacaktım baba."

Hiçbir zaman gözyaşlarına söz geçirebilen biri olmamıştım. Ne zaman akmak isteseler benden izin almadan yanaklarımda kendilerine bir yol çizer ve acımı dışarı akıtana kadar o yolu takip ederlerdi. Hislerimin beni dinledikleri tek an insan içinde olduğum zamanlardı. Etrafımda birileri varken ağlamaktan nefret ettiğim için bir şelale gibi akmak isteyen gözyaşlarımı birkaç dakika zaptedebiliyordum. Şimdi etrafımda kimse yok, diye iç geçirdim. Akabilirsiniz.

Ne kadar zaman geçtikten sonra ayağa kalktığımı hatırlamıyordum ancak şiddetli bir gök gürültüsünün beni kendime getirdiğinin farkındaydım. Henüz yağmur yağmıyordu ancak kısa bir süre içinde gökyüzünün bütün acısını kusacağından şüphem yoktu. Aceleyle ayağa kalkıp yüzümü kuruladıktan sonra getirdiğim bir kasa dolusu çiçeğe baktım ve bir an önce işe koyulmam gerektiğine karar verdim.

Rengarenk çiçekleri tek tek ve özenle ekmeye başladım. Sık sık burayı ziyarete gelirdim ancak uzun süredir çiçek ekmeye vaktim olmamıştı. Zihnim ve bedenim bu aralar çok huzursuzdu ve göğsüme çöken sıkıntı yüzünden kendimle bile ilgilenmeye vaktim kalmıyordu. Psikoloğum bunun anne ve babamın ölüm yıldönümünün yaklaşmasına bağlamıştı ancak içimden bir ses bununla bir ilgisi olmadığını söylüyordu.

On bir yıl olmuştu ve ölüm yıldönümleri yalnızca bir tarihten ibaretti artık. İçimde her gün ölüyorlardı ve seneler tuttuğum yası hafifletmiyordu. Bilirsiniz, biraz daha az canım yanıyordu ancak yangın hiç sönmüyordu.

VESTA SERİSİ I- Kırık Kilitler (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin