Kader, acımasız bir yazardı. Kendi elleriyle yazdığı, ruh üflediği, ilmek ilmek işlediği karakterlerine her mürekkep darbesinde yeni acılar ekliyor, yollarını şaşırtıyor ve onları bir öncekinden daha büyük sorunlarla sınıyordu. Sanırım canını acıtmaktan en zevk aldığı kişi bendim çünkü her defasında daha ağır yükler yüklüyordu omuzlarıma. Kaçtığımı sandığım her an kendi ellerimle hazırladığım bir labirentin içinde, çıkış olduğunu sandığım ancak adım attığım an başa döndüğüm bir karmaşanın içinde debelenip duruyordum.
Çıkış yoktu.
Bana kollarını açan umudun kucağına kendimi bıraktığım an, o kollar bedenimi öyle sıkı sarıyordu ki kemiklerim kırılıyordu. Çıkış sandığım yollar gerçekten çıkıştı ancak aydınlığa değil, zifiri bir karanlığa açılıyordu. Tıpkı dakikalardır içinde yürüdüğümüz karanlık orman gibi.
Kayra beni kucağına aldığında ilk birkaç dakika hem kaderimden kaçamadığım, hem de az önce yaşadığım korkudan dolayı sessiz bir şekilde gözyaşı akıtmıştım. Ardından, yaşlar kurumaya başladığında bakışlarımı usulca kaldırıp Kayra'nın yüzünü izlemeye başlamıştım. Hava karanlıktı ancak zümrüt yeşili gözleri geceyi aydınlatırcasına parlaktı. Biçimli kaşları çoğu zaman olduğu gibi çatılıydı ve bu da sert ifadesini güçlendiriyordu.
Kucağında beni taşımasına karşı çıkmak istiyordum ancak o kadar yorgun düşmüştüm ki işime bile geldiğini söyleyebilirdim. Celladımın kollarında ölüme gidiyordum. Üstelik o cellat o kadar güzel kokuyordu ki kokusuyla sarhoş olmak üzereydim. Kader, diye iç geçirdim. Sen tuhaf bir yazarsın.
Kayra durduğunda yüzüne yerleşen öfkeli ifadeyi farketmemle birlikte yutkundum. Kendi etrafında bir tur döndükten sonra "Hay si-" diye söylendi ancak küfrünü tamamlamadan bakışlarını bana indirip susmuştu. "Ne oldu?" diye sordum merakla. Beni taşımaktan yorulmuş olabilirdi çünkü epeydir yürüyordu ve engebeli yollardan geçiyordu.
"Kamp alanını bulamıyorum, peşinden koşarken yola çok dikkat etmemişim."
"Kaybolduk yani?"
"Evet," diye çıkıştı. Yüzlerimiz arasındaki mesafe o kadar azdı ki sıcak nefesi yüzüme vuruyordu. Isınan yanaklarımı göremediği için şanslıydım. "Sürekli başımı belaya sokuyorsun, sıkıldım artık bundan."
"Benim suçum mu kaybolmak?" Ses tonum yükselmişti çünkü gerçekten sinirlenmiştim; kaybolmamızı bile bana bağlıyordu. "Sen dikkatsiz bir adamsın diye oluyor bunlar hep, farkındasın değil mi?"
Homurdandığını işitmiştim ancak bir cevap vermek yerine yanımızdaki ağaçlardan birine yaklaşarak beni usulca yere bırakmıştı. Bedenimden uzaklaşan sıcaklığını kaybetmenin verdiği etkiyle titrediğimi farkedince kollarımı etrafıma sarıp, bacaklarımı kendime çektim. Gündüz hava sıcak oluyordu ancak geceleri gerçekten hava sıcaklığı düşüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VESTA SERİSİ I- Kırık Kilitler (KİTAP OLDU)
FantasyWATTYS 2018 ORİJİNALLER KATEGORİSİ KAZANANI. Okyanusun sonsuz sularında, yüreğinde kutsal bir ateşle var oldu: ölümden. Ölümü yendi, ölümden doğdu ve nihayetinde ölüm oldu. Mühürler açıldı, kilitler kırıldı ve lanet üflendi her ruha. Kıyamet bi...