"Rüzgar Kral"

1.1K 119 58
                                    

Rüzgar Kral, Kral Ares❄

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Rüzgar Kral, Kral Ares

Gelen fısıltıları işitiyordu. Kalenin buzdan duvarları, ağızdan çıkan her sözcüğü onun kulaklarına getiriyormuş gibi hissediyordu. Arkasına yaslandı, oturduğu gösterişli taht bedenine batıyor, başına taktığı tac ona büyülü oyunlar oynuyordu. Kendinden öncekileri hatırladı; bu
tahta ondan önce oturan bedenlerin geçtiği yolları, döktükleri kanları ve ödemek zorunda olduğu bedelleri biliyordu. Onlar gibi zorlu yollardan geçmek zorunda olmaması, tahtta kaldığı sürece rahat bir ömür geçireceği anlamına gelmiyordu.

O da bedeller ödeyecekti. Gökteki Tanrı biliyordu ya, bunca yıl tatmadığı bir acı gelip göğsüne yerleşmek için sırasını beklerken aceleciydi.

"Başlamanız gerekiyor, majesteleri." diye fısıldadı yaşlı bir ses. Taze kral, gözlerini kendinden birkaç basamak aşağıda duran Limtir büyücüsüne çevirdi ve yorgun bir ifadeyle onu onayladı. Ayağa kalktığında tüm halkın gözü ondaydı, cesur görünmeye ihtiyacı yoktu çünkü zaten yeterince cesurdu. Sadece, elleriyle babasını yok etmek istemiyordu.

Tahta çıkan basamakları güçlü adımlarla inerken, ayaklarının altında ezilen karın sesi ilk defa onu rahatsız ediyordu. Çocukluğunda bu sesi ne çok sevdiğini hatırladığında buzdan kalbinde bir çatlak meydana gelmiş gibi hissetti. İfadesiz yüzü değişmedi elbette, onu gören insanlar bir kalbi olduğuna bile inanmıyordu ancak bunun nedeni zalim biri olması değildi. Gözlerine baktığınızda herhangi bir duygunun izine rastlayamazdınız; sanki biri o doğmadan önce gelmiş ve tüm duyguları ruhundan çekip almıştı.

Beyaz saçlarına düşen kar taneleri hızla eriyip kayboluyor, bir buzdan daha soğuk ve gerektiğinde daha keskin olan gözleri doğrudan tek bir noktaya bakıyordu. Yeni kral, bir ölü kadar soğuk ruhu ve yaşayan her canlıdan daha diri öfkesiyle yaratılan en güzel şey gibi insanların karşısında duruyordu.

Hava Irkı insanlarının tenleri oldukça açık renkte, gözleri mavi ya da yeşilin tonlarında olurdu. İnsanların genelinde açık renk saçlar, uzun ve ince bir vücut yapısı görülürdü. Diğer ırklardan ayırt etmek oldukça kolaydı. Ares, gördüğünüz an Hava Krallığının soylu bir ailesinden geldiğini belli eden karakteristik özelliklere sahipti.

Mermerden yapılma yüksek platformun üzerine geldiğinde durdu ve babasının cansız bedenine birkaç saniye boyunca baktı. Ölmeden önce heybetli ve yenilmez gibi görünüyordu fakat içinden ruhu çekildiğinde bedeninin onda yarattığı izlenimin hiçbir hükmü kalmamıştı. Güç bedende değil, diye iç geçirdi. Güç ruhta. İçinde bir yerlerde bir şeyler sızlar gibi oldu fakat bu hissi hemen uzaklaştırdı.

Ellerini iki yana açtıktan sonra kuvvetli bir rüzgar ölü babası ve kendisini içinde bırakacak şekilde etrafında dolanmaya başladı.
"Gökteki Tanrımız," diyerek başını yukarı kaldırdı. Rüzgar sözcüklerini ondan alıp tüm diyarın üstünde gezdiriyordu. En ücra noktadakiler bile sesini berrak bir şekilde duyarken taze kralın gücü karşısında titremekten kendilerini alıkoyamamışlardı. "Sana, topraklarımızı yıllardır adaleti ve gücüyle yöneten kralı; babam Hazien'i yolluyorum. Ait olduğu yerde, yanında, huzur içinde olması için yalvarıyoruz."

Eski Limtir dilinde bir dua Hava Halkının dudaklarından dökülmeye başladığında, artık yaşamayan Hazien'in donmuş bedeni erimeye başladı. Bu ırkın insanlarının bedeni, diğer ırklardan biraz daha farklı yaratılmıştı. Bedenleri öldüğünde çürüyüp kokmak yerine donuyor, cenaze törenlerinde yapılan bir ayinle bir buz gibi eriyip ardından buhar oluyordu. Dakikalar sonra ölü bedenden hiçbir iz kalmadığında, genç adam etrafında emrine hazır bir şekilde duran rüzgarı durdurdu ve başını yeniden göğe kaldırdı. "Ve sana, onun intikamını alacağıma yemin ediyorum."

Ayin bittikten sonra başında duran taç güçlü bir şekilde parladı ve kar şiddetini artırıp ölüm gibi insanların üzerine yağmaya başladı. Tüm halk dizlerinin üzerinde çökmüş, elleri yumruk hâlinde çenelerinin altında dururken başlarını göğe kaldırmıştı. "Bir tek kralımızın önünde diz çökeriz..." diye bağırdılar. "...ve ne olursa olsun başlarımızı öne eğmeyiz."

Halk yeni krallarını kabullenmişti. Başında duran veliaht tacı kendiliğinden kral tacına dönüştüğünde Limtir büyücüsü ayağa kalkmış, "Hava Irkının yeni kralı: Kral Hazien oğlu, Kral Ares!" diye bağırmıştı.

Cenaze ve tac giyme töreninin hemen ardından Ares hiç vakit kaybetmeden büyücüleri ve kahinleri etrafına toplamış ve onlarla konuşmaya başlamıştı. Dedikodular herkesin kulağına gelmişti fakat o bundan daha fazlasına ihtiyaç duyuyordu. Kehanetin gerçekleşmeye başladığı söylenmiş, ölümden doğanın yakınlarda bir yerde olduğu konuşulmuştu. Tüm bunlar insanları korkutmaya yetmiyormuş gibi bir de Kral Hazien, karanlık bir büyüyle öldürülmüştü.

Babasının yasını tutma sırası değildi; zaten hiçbir zaman yas tutacak bir adam da olmamıştı. Halkının paniğe kapılıp yanlış şeyler yapmasını istemiyordu, bir an önce ipleri eline almalı ve görevleri yerine getirmeliydi. O böyle yetiştirilmişti fakat böyle yetiştirilmese bile şu an olduğu kişiye yakın bir karakterde olurdu.

"Emin miyiz?" diye sordu tek tek herkesin suratına bakarak. Kahinler ve büyücüler ondan korkuyordu; o rüzgara hükmeden bir kraldı ve uzun süredir hiçbir kral rüzgarı buyruğu altına alamamıştı. İsterse bir fırtına koparır ve herkesi yok edebilirdi; bu oldukça tehlikeliydi.

"Arkita'da sürgün edilen büyücümüzden aldığımız haberler bu yönde majesteleri, yağmurun yağmayacağına neredeyse emin olduğu bir anda kızla birlikte dua etmiş ve yağmur başlamış. Bu, en bilgili Limtir Büyücüleri tarafından bile çoğu zaman zor olmuştur."

"Yalnızca bir tesadüf olamaz mı?" diye sorgulamaya devam etti Ares. "O topraklara nadir de olsa yağmur yağdığını biliyoruz."

"Tesadüf değildi. Arkita'da uzun bir süre yağmur beklemiyorduk; bizim için de şaşırtıcı oldu."

Limtir büyücüleri hava olaylarını düzenlerdi. Çöle yağmur yağacak olsa bunu bilmemeleri imkânsız olurdu.

Elini beyaz saçlarının arasından geçirip gözlerini kapattı ve düşünmek için kendine zaman verdi. Babası dün gece yarısı yatağında ölü bulunmuştu. Kalbinin olması gereken yerde derin ve karanlık bir çukur vardı ve kara bir duman göğsünden yükselip etrafa yayılıyordu. Hiç kimse onun odasına birinin girdiğini görmemişti ve işaretlere bakılacak olursa biri de girmemişti zaten. Biri gölgelere fısıldamış olabilirdi; bazı cadıların bunu yaptığı bilinen bir gerçekti fakat işin asıl merak edilen yanı bunu kimin yaptığı ya da yaptırdığıydı?

Hava Irkı uzun yıllardır tarafsız bir şekilde yaşıyor ve diğer ırklarla çok fazla iletişim hâlinde bulunmuyordu. Yaklaşık iki yüz elli yıldır topraklarında kış hâkimdi; bu nedenle diğer ırklar onların sınırlarına gelmekte çekiniyordu çünkü onlar kadar dayanıklı bedenleri yoktu. Ateş ve Toprak Irkının insanları sıcağı severdi, Su Irkı ise daha ılıman havalarda yaşamaya alışkındı. Soğuk, Hava Irkı için alışıldık ve kolaydı.

Bahsettikleri kızın Hain Irkın yanında ortaya çıkması ve babasının ölümü arasında bir bağlantı olduğuna emindi. Belki de bunu Arkita'dan birileri planlamış ve yapması için de o kızı kullanmışlardı. Bir gün onların isyan edeceğini herkes biliyordu. Çok geçmeden tahminler doğru çıkmış ve Arkita'da isyan başladığının haberini almışlardı. Hepsinin tesadüf olması mümkün müydü? Hiç sanmıyordu.

"O kızı sağ olarak istiyorum." diye emir verdi ve oturduğu yerden kalkıp iki buz sarkıtını andıran gözlerini onların üstünde gezdirdi. Korkularını hissediyordu ve hoşuna gidiyordu. Bazıları ona Rüzgar lakabını takmıştı ve bundan bir şikayeti yoktu. Bir rüzgar gibi kuvvetlenmek ve önüne geleni yakıp yıkmak istiyordu. Babasının intikamını alacaktı.

VESTA SERİSİ I- Kırık Kilitler (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin