0.0

29.6K 908 516
                                    

Avuç içlerimdeki kırgınlığın suratıma yansıdığının farkındaydım. Zaman hiçbir şey olmamış gibi akıp giderken aslında bu kadar paramparça olmamın tek bir sebebi vardı: hiçbir şey olmuyordu. Yaşadığım hayat, sıradanlıkların gerisinde terk edilmiş bir nefes alıp verme sürecinden başka hiçbir şey değildi.

Hayır, çevremdeki insanlar kötü çocuk veya kötü birer insan değildi. Hepsi kendi hâlinde geleceğinin eyerlerini sıkı sıkıya sarmış insanlardı. En yakın arkadaşlarım Jennie, Jisoo ve Lalisa da aynı şekildeydi. Bizim için önemli tek şey vardı: mutlu olmak ve derslerin iplerini kaçırmamak. Öyle aksiyonlu, gecelere akmalı ya da gereksiz insanlarla dolu bir hayatımız yoktu. Bu bir yerde iyi bir şeyken bir yerde de oldukça berbattı.

Bizim için hayat uyumak, buluşup ders çalışmak, yemek yemek ve yine ders çalışıp uyumaktan ibaretti. Sıkıcı fakat iyi bir gelecek için gerekli şeyler. Robot gibi yaşadığımızı biliyorduk ve artık hepimiz bunalmıştık. Herkesin farklı bir arayaşın içinde olduğunu biliyordum çünkü ben de farklı şeylerin peşinde olmak istiyordum.

Hayatımdaki en önemli şeyin dersi verip veremeyeceğim değil de erkek arkadaşımın birkaç kızla olan mesajları var mı yok mu olmasını istiyordum. Yine de bunu yapamayacağımı biliyordum. Ortaokulun son senesinde iyi bir lise için canla başla yırtınmıştım, lisedeki tüm hayatım boyunca da iyi bir üniversite için... Şimdi ise iyi bir meslek edinmek için... Mutlu muydum? Hayır, değildim.

Lalisa elindeki iki fıstıklı çikolata paketinden birini bana uzattı ve "Jennie ve Jisoo da kahveleri getiriyor." diyerek yanımdaki kütüphanenin mavi koltuğuna oturdu. "Teşekkürler, Lisa." dediğimde başını önemsizce iki yana salladı. Siyah sırt çantasından kalın bir defter çıkardı ve masaya oturmadan önce koyduğu fotokopileri defterin çaprazına bıraktı.

"İngilizce üzerimden tır gibi geçti gerçekten..." Hayıflanarak yerine oturan Jennie elindeki sütlü kahvelerden birini bana uzattı. Ah, gerçekten sütlü kahve en sevdiğimdi... "Sen bir de bana sor, Jen! Kafamı sıraya gömüp uyumamak için kendimi zor tuttum." diyen ise Lalisa'ydı.

"Protetik Diş Tedavisi diye ders mi olur ya? Ciddiyim bu dersi kim bölümüme koyduysa ağzına sıçacağım." diyen Jisoo'ya gülerek baktım. Lisa ve Jennie tıp okurken, Jisoo diş hekimliği ben de makine mühendisliği okuyordum. Üniversitemiz Seul'un en büyük üniversitesiydi ve lisede o kadar çalışmadan sonra buraya gelmemiz bize şaşırtıcı gelse de çevremizdekilerin zaten beklediği bir şeydi.

Salak ya da geri zekâlı değildik. Sadece kendimizi bu kadar çalışarak güvence altına alıyorduk çünkü çok daha güçlü rakiplerimiz olduğunun bilincindeydik.

"Senin nasıl geçti Chaeng?" diyen Jisoo'ya dudaklarımı büzerek baktım. "Biraz daha işleseydik lineer cebirleri adamın bir taraflarına sokacaktım." Kızlar kahkaha atarak bana baktıklarında kütüphanedekilerin kötü bakışları eşliğinde kahkahalarımızı dindirip kahvelerimize odaklanmıştık.

"Dersiniz kaçta bitiyor? Lisa ve benim dersim ikide bitiyor." diyen Jennie'ye Jisoo, "Bir buçukta da benimki bitiyor." diye cevap verdi. "Benimki de üç buçukta bitiyor."

"Tüh ya! Ne güzel yeni açılan kafeye gideriz diye düşünmüştüm." Jennie aramızdaki en çok sosyal hayatına değer veren kişiydi. Lisa da öyleydi. Ben ve Jisoo ise derslerimize sosyal hayatımızdan çok daha fazla değer verirdik. Yine ben bazen bunalıp dışarı çıkmayı teklif ediyordum fakat Jisoo benden de hırslı biriydi.

"Siz kafeye geçin ve bana konum atın. Çıkar çıkmaz gelirim." dediğimde Lisa ve Jennie beşlik çaktı. "Neden bu kadar mutlu oldunuz bakayım siz?"

"Çünkü~" diyerek ü harfini uzattı Jennie ve Lisa'ya bakarak. "Sap kişilikler olabiliriz fakat erkek kesmek bizim işimiz. Jimin ve Taehyung o kafenin sahipleri." dediğinde olayı kavramıştım. Jennie ve Jisoo istisnasız aramızdaki en güzellerdi. Jennie aramızdaki en çapkınıydı. Ortaokuldayken onun da benim gibi saçma sapan çocukluk ilişkisi olmuştu ve o zamanlar arkadaş çevresi kötüydü. Lisede onunla tanıştığımızda ergen bir kötü kızdı. Eğer onunla tanışmasaydık şimdiye yüzlerce sevgilisi olacağına kalıbımı basardım çünkü havalı olmasının yanında fazlasıyla saftı.

Herkese kanabilirdi ve biz onun ayaklarına vurulmuş kelepçeleriydik ya da onun deyişiyle "Tanrı tarafından gönderilmiş yanlış engelleyici ders böcekleri". Park Jimin üniversitenin ilk yıllarında bizim güzelliğiyle bilinen ve okula gelir gelmez bomba etkisi yaratan kızımız Jennie'ye yazmıştı. Jennie de bizimle tanıştıktan sonra her erkeğe yaptığı gibi flörtleşmiş fakat asla sevgili olmalarına izin vermemişti. Ben flört ve sevgili arasında bir ayrım göremiyordum fakat Jennie şiddetle ikisinin farklı şeyler olduğunu söylüyordu.

Lisa ise tam bir umutsuz vakaydı. Üniversitenin ilk yıllarında Jimin'in Jennie'ye tabiri caizse koşmasıyla Lisa da Taehyung'u tanımıştı ve ona âşık olmuştu. Taehyung ise Lisa'nın onu sevdiğini geçen yıl Lisa ve Jisoo konuşurken şans eseri duymuştu ve Lisa'ya ona karşı bir şeyler hissetmediğini söyleyen vicdan konuşmasını yapmıştı.

Jimin ve tayfası öyle bildiğimiz kötü çocuklar gibi değillerdi. Aslında sadece birkaçını o kalıba sığdırabilirdim: Min Yoongi ve Jeon Jungkook okulun görüp görebileceği en büyük şerefsizlerdi. İkisi de insanları incitmekten korkmazlardı çünkü kendilerini yüksekte görürlerdi. Park Jimin ise öyle değildi. Kızlara yürümez direk koşardı fakat asla çıkıp da birinin kalbini kırmazdı.

Evet, ilk başlarda çevremde kötü çocuğun ve kötü insanların olmadığını söylemiştim ve haklıydım da. Onlar benim çevremde değillerdi ve olmalarına izin vermezdim.

"Bir şey demedin Chae?" diyen Lisa'ya gözlerimi devirdim ve "Geçen gün benden İngilizce dersi çalıştırmamı istemiştin ya o ara onu da hallederiz." dediğimde başını hevesle onaylar anlamda salladığında saatime göz attım ve kahvemin son yudumunu içerek yerimden kalktım. "Dersim başlıyor, görüşürüz kızlar."

"Görüşürüz Rosie!"

goodnight and goWhere stories live. Discover now