3.4

6.9K 561 323
                                    

Yanı başımdaki adam bir kahkaha daha attığında ben artık sıkılmaya başlamıştım. Telefonum da montumun cebinde kaldığından saate de bakamıyordum.

"Aslında," dedim yanı başımda hafiften çakırkeyf olmuş adama bakarken. Oldukça karizmatik biriydi işin diğer yanından bakarsak. Yine de bu şerefsizin teki olduğu gerçeğini değiştirmiyordu tabii. İnsanın dışı değil içi güzel olacaktı.

"Ben oldukça sıkıldım." derken elimi sağ göğsünün üzerine hafifçe yerleştirdim. Tam elimin altındaki çıkıntıyı hissedebiliyordum.

"Neden ceketini çıkartmıyorsun?" dediğimde elimi hafifçe ceketin yakalarına attım. Bana kararsızca baktığında biraz daha moda girmem gerektiğini anladım ve Lisa'nın hiçbir zaman karşı koyamadığını söylediği o bakışı attım.

Adam derin bir nefes verirken bundan da tahrik olmamasını diliyordum, yoksa yazık olurdu gerçekten. Hem kendine hem de eline.

Ceketi hafifçe indirdim ve kucağıma aldığımda hafifçe elimi içine sokup çıkıntıyı buldum. Dikkat çekmemek için ceketi diğer tarafa koyuyormuş gibi yapıyor ve gözlerimi bir an olsun gözlerinden çekmiyordum. Bu işten sonra oyunculuğu aklımda bulunduracaktım. Bu kadar netti.

Elime gelen USB ile ne yapacağımı bilemezken adam bana doğru eğildi ve nefesi boynuma değdi. "Neden şuradaki odalara gitmiyoruz?" Gitmezsem sorun çıkardı ve inanın ben bunu istemiyordum. USB'i ne yapacağımı düşünürken belli olmaması için elimi hafifçe açık bırakmıştım.

İlerideki locaların birinde oturup ara sıra bizi kesen Jungkook'u gördüğümde sırıttım. Refleksleri iyiydi, yanından geçerken ona fırlatabilirdim. Sırıtmam daha genişlediğinde yanımdaki adam elini gevşekçe belime attı ve "Ah, belin çok ince." dedi ve yarım ağız sırıttı.

Ona omuz silktim ve beni yönlendirmesine izin verdim. Jungkook'un olduğu masaya doğru ilerlerken ona kısa bir bakış attığımda öfkeli gözlerle zaten bizi izlediğini fark ettim. Ona bakışlarımla avuç içimi işaret ettiğimde kafasını salladı. Yarım daire şeklinde olan deri koltuğun yanından geçeceğim sıra en ucuna geldiğinde ayağım hafifçe dolanıyormuş gibi yaptım ve USB'i Jungkook'un avuç içine bıraktım. Hemen toparlandığımda adam bana kaşlarını çatarak baktı. "Bir sorun mu var Rosie?"

"Hayır yok," dediğimde kafasını sallayıp beni tekrar çekiştirmeye başladı. USB'i halletmiştim, şimdiki kısım ise tamamen kendimi kurtarmakla âlakalıydı.

Odaların olduğu koridora girdiğimizde ben hâlâ nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Neye, kime güveniyordum da bu kadar rahattım onu da anlamış değildim.

Arkamızdan adım sesleri geldiğinde omzumun gerisinden gelene baktım. Tanımadığım bir adam ve kadındı. Kaşlarımı çattığımda aslında ben farklı birini bekliyordum. Sarışın ve tavşan dişleri olan birini.

"Şu ilerideki oda boş olmalı," diyen adama baktığımda önüne geçerek onu durdurdum. Bana kaşlarını çatarak üstten baktığında "Bu gece sadece birbirimizi sadece tanısak olmaz mı?" diye sordum.

"Saçmalama Rosie, yürü düş önüme." dediğinde koluma elini kelepçe gibi doladı ve beni odaya çekiştirmeye başladı. "Ya! Bırak!"

Bana omzunun gerisinden baktığı anda sırtımı sertçe duvara çarpıp hemen önüme geçti. "Hadi ama..." dedi ve diliyle dudaklarını ıslattı. "Az önce gayet iyi gidiyorduk."

"Şu an istemediğimi fark ettim."

Sinirlendiğini alnında bir damar belirginleşince fark ettim. Şu an öfkeli bir boğayı anımsatıyordu bana. Her an boynuzlarını vücuduma saplayabilecek bir boğa.

goodnight and goWhere stories live. Discover now