3.7

7.1K 532 303
                                    

Eskiden düşlediğim bir ev vardı. İki katlı, küçük ama evinde gibi hissettiren türlerden... Güzel yeşil bahçesinde bembeyaz tüylere sahip olan bir köpek. Hemen iki ağacın arasına asılmış olan bir hamak, üzerinde bir adam ve küçük bir beden.

Eskiden mutlu olmayı evde olmak zannederdim. Bir ev satın alıp orayı kendimize yuva yapacağımızı zannederdim. Fakat yanılmıştım.

Yuva, bir adamdı; o adam sana evde hissettirirdi. Yuva bir kupa kahveydi ve dumanı tütmüş olan kahveyi o adam sana verirse bu sıcak bir aile olurdu. Yuva bir adamdı; eğer o adam sana bir çocuk bahşetmişse hayatında canından bir can olurdu.

Ve yuva Jeongguk'tu; benim yanlış zamanda doğru yerde kurduğum hayallerimin sahipi oydu.

Hayatınıza sizi mahvedecek bir Caledon girmeden Jack'i bulamazdınız. Rose, kendini yabancı hissetmezse asla güveni bilemezdi; Rose, hayatından yakınmadan asla doğru yaşamın ne hissettirdiğini bilemezdi.

Rose, bekleyecekti de
Jack hep gidecek miydi?
Yoksa bu bir ölüm kalım savaşı mıydı?
Arafı yaşamadan cehennemi isteyebilir miydik?
Peki cehennemi tattıktan sonra cenneti dileyecek miydik?

Jeon Jungkook benim için bir sınavdı. Ben bir öncekilerden kaldığım için bu sınavı da geçemezsem kalacaktım. Dibi boylayacaktım fakat eğer o kalırsa, birkaç kez daha dibe batıp batmamayı sorun etmeyecektim.

Yüzü çok yakınımdaydı, nefesi yüzümü yakarken aslında üşüyordum. Tüylerim diken diken olmuştu ve gözlerimin dudaklarına kaymasına engel olamıyordum. O, çok güzeldi ve ben ona izin vermiştim.

"Rosé," diye fısıldadığında yüzü ve yüzüm arasında artık sadece nefeslik bir aralık vardı. Ona izin veriyordum. Kırılırsam bir daha toparlayabilir miydim bilemiyordum. Yine de denemek istiyordum. Keşke deyip sızlanmak istemiyordum gecelerce.

"İzin verdin," dediğinde dudağı hafifçe dudağıma sürtünmüştü. Sesi şu an yaşadığımız ana rağmen inanamıyormuş gibiydi.

Kafamı salladığımda kendimde bir daha konuşacak takati bulamıyordum. Jungkook'un gözleri dudaklarımda oyalanırken dokunuşunu artık hissetmek istiyordum.

Jungkook derin bir nefes verdiğinde dudakları bir kez daha benim dudaklarıma sürtünmüştü.

İkimiz de bir süre sadece dudaklarımıza odaklandığımızda Jungkook kafasını hafifçe eydi ve beklediğim o hamleyi yaptı.

Şeker gibi olan dudakları kırıklar içinde solmuş dudaklarımı buldu. Dudaklarımı araladığımda bir nevi onu bahçeme davet etmiştim.

Alt dudağımı dişleri arasında çekiştirmeye başladığında elleri ile yüzümü avuçlamıştı. Tek elini belime atıp beni kendine çektiğinde yer edinmesini sağlamak adına tek bacağımı kaldırıp bacaklarının üzerine attım.

Saniyeler sonra dilini hafifçe dudaklarımın arasına ittirdiğinde tavşan dişleri dudaklarımın üzerinde baskı yaptı. Bu beni gülümsetirken o dudaklarımdan birkaç saniyelik ayrıldı. Gözlerini gözlerime sabitledikten saniyeler sonra bu sefer daha vahşi bir şekilde dudaklarıma saldırdı.

Beni gülümsediğim anda vurmuştu.

Dişleriyle dudaklarımı dişlemeye başladığından hemen sonra dillerimiz birbirileriyle raks etti. Acemi değildim, bu yüzden yapmam gerekeni biliyordum. Yine de zirvede buluşmamıza şimdilik izin vermeyecektim.

goodnight and goWhere stories live. Discover now