2.0

8.6K 616 267
                                    

Kahvaltıda diğerlerine yetişemediğim için hiçbir şey yiyememiştim ve aç kalmıştım. Evet, ben Park Her Şeyi Yiyebilecek Mideye Sahip Chaeyoung aç kalmıştı. Sofrayı Jin ve ben kurduğumuz için geri kalan altı kişi de kaldırmışlardı ve sayıları çok olduğundan salonda oturmamızdan dakikalar sonra yanımıza gelmişlerdi.

"Var ya öyle bir yedim ki içimde fil besleyebilirim," diyen Taehyung hazımsızlıkla başını koltuğun sert başlığına dayadı. "Sizin yüzünden Chaeyoung hiçbir şey yiyemedi." Jin'in sesiyle Jungkook hafif bir kahkaha attı. "Hyung aramızdaki midesi kara delik olan kişi sensin, biliyorsun değil mi?"

Midesi kara delik olan biri bulduğum için mutluydum fakat benim kara deliğim içine hiçbir şey çekemediği için oldukça mutsuzdu.

"Aslında ben de çok yemek yerim, yani Jin oppayı anlayabiliyorum." diye gereksiz bir açıklama yaptığımda ağzımdan çıkan iki şeyle diğerleri gibi ben de şaşırmıştım: birincisi ben asla gereksiz açıklamalar yapmaktan hoşlanmazdım, ikincisi ise Jin'e en nefret ettiğim şey olan oppa demiştim.

"Çok yemek yediğini mi söyledi?"

"Jin hyunga oppa mı dedi?"

Şaşkınlıkla konuşan ikili Hoseok ve Taehyung'a ben de hak veriyordum, en az onlar kadar ben de şaşkındım. Seok Jin ellerini çırparak güldü ve "Yeme beni, pantolondan bacakların chopstick gibi duruyor." dedi. Ona hafifçe güldüğümde Namjoon kısık sesle öksürdü ve dikkatleri üzerine topladı.

"Birazdan çıkmam gerekiyor, işe geç kalacağım bu yüzden konuşmaya başlamamız gerekiyor." dediğinde onu kafamla onayladım.

"Fakat öncelikle Jungkook senden özür diledi mi? Yaptığı hiç hoş değildi ve kimseye el kaldırmaması gerektiğini öfkeli olduğu anlarda bazı şeylerin dozunu kaçırdığı gibi kaçırabiliyor." dediğinde "Evet özür diledi ve ben de ona gerekli cevabı verdim." dedim.

Jimin kafasını yanı başında oturan Jungkook'a döndürdü ve "Ağzına sıçtı değil mi?" diye sordu. Jungkook eliyle gibi gibi yaptığında onları kimsenin duymadığını düşünüyor olabilirlerdi fakat ben duymuştum çünkü oturduğum ikili koltuğun biraz çaprazındaki üçlü koltukta oturuyorlardı.

"Geçen akşam Bangtan'ı sormuştun değil mi? Şöyle söyleyebilirim ki Fioana'da gruplar vardır. Herkes gruplar hâlinde hareket etmek zorundadır ve grubu olmayanının hiçbir işi yoktur. Bunun sebebi Jungkook ve Jackson'ın dedesinin beraberliğe olan inancı. Fioana'da değişmez ve başa kim gelirse gelsin kaldırılamaz üç yasa vardır: birincisi dediğim gibi gruplarla ilgili olan ve ikincisi de kadınlarla ilgili olan. Fioana'ya ait olan kadınlara kimse dokunamaz özellikle de kurucuların himayesinde olan kadınlara." dediğinde kafamdaki taşları yerine oturtmaya başlamıştım.

Jungkook resmiyette olmasa da maneviyette Fioana'nın lideri sayılırdı ve 'Roséanne benimle' derken onun himayesinde dokunulmayacak biri olduğumu gösteriyordu. Ölmemem için minnet duyabileceğim bir davranıştı fakat kadınlar ve erkekleri neden böyle saflara ayırdıklarını anlamamıştım.

"Ne bu? Cahil bir kesim falan mı yönetiyor bu kuralları anlamadım? Kadınlar istediğinde kendini koruyabilir, kimsenin himayesine ihtiyacımız yok bizim." diye sert bir dille konuştuğumda Seok Jin az önceki sevimli hâlini bir kenara bıraktı ve "Feminstliğini takdir ediyorum, Chaeyoung fakat bu ayrımcılık için yapılan bir şey değil. Fioana'da erkek grupların sayısı kadar kadınların da var emin olabilirsin. Bu sadece can güvenliğini korumakla âlâkalı." dedi.

"Sadece uyuşturucu taşımacılığı için bu kadar gruba gerek var mı gerçekten?" dediğimde Namjoon başını iki yana salladı. "Sadece uyuşturucu taşımacılığı olduğunu kim söyledi? Fioana görünüşte sadece bir müzik şirketi."

goodnight and goWhere stories live. Discover now