2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"

6.1K 391 377
                                    

Kaçtığını mı düşünüyordun?
Bilmiyor musun?
Bedenim yokken bile, ruhumun yanında olduğunu.
Teninde nefes alıp,
Seninle yaşadığımı.

2. Bölüm: Düşüş ve Buluş.

Yalnız kaldığım zamanlarda nasıl bir insan olduğumu düşünürdüm. İyi biri mi, bencil mi, kötü mü, hırslı mı, kurnaz mı yoksa hepsi mi? O kadar çok düşünmüştüm ki bunları. İçinden çıkamadığımı fark ettiğim zaman insanlara olan davranışlarımı kontrol etmeye başladım. Belki saçmaydı bu yaptığım ama nasıl bir insan olduğumu çözemeden, karşımdakini asla çözemezdim.
Ve başarmıştım. Nasıl biri olduğumu bulmuştum. Ben hepsiydim hatta daha fazlası. Kişiden kişiye, tavırdan tavıra hatta konuşmadan konuşmaya değişen ruh halimi ve tavırlarımı fark etmiştim.

Bunu fark ettikten sonra karşımdakini de yavaş yavaş çözmeye başladığımı, anladığımın farkına vardığım zaman, kendimi anlamaya ve çözmeye yönelik almış olduğum bu kararın, çok doğru bir karar olduğunu fark ettiğim zaman alnımdan öpme isteği ile dolup taşmıştım. Büyü sayesinde alnımdan öpmüştüm de.

Aklıma üşüşen bu anım ile yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Bazen çok saçma kararlar alıyorsam bile bunları düzeltmenin her daim bir yolunu, çözümünü bulmuştum.
Şimdi de bulmam gerekiyordu. Çünkü: şehre inmek için geçmek zorunda olduğum Kara Ormanın da kaybolduğumu hissediyordum. Ve bu berbat bir durumdu.
Bu ormanın koruyucu perilerinin olduğunu duymuştum. Eğer öyle ise beni bir tehlike olarak algıladıkları zaman ne yaparlar bilmiyordum.

Bu ormanı John ile defalarca kez yürümüştük. Her yerini biliyordum. Ama bunda bir yanlışlık vardı. Bunlar John ile yürüdüğüm yollara, geçtiğim yerlere hiç benzemiyordu. Kaybolmamın sebebi de buydu.

Neden John ile geçtiğim yerler ve şimdi geçtiğim yerler farklıydı? İçimde büyüyen şüphe tohumları beraberinde korkuyu da getiriyordu. Boynumda olan, yarım ay şekilli kolyemi tuttum. Bu bana her zaman güç veriyordu. Annemin kolyesi benim güç kaynağımdı.

Kalın gövdeli bir ağacın altında durup biraz soluklandım. Başımı yukarı kaldırıp, gökyüzüne bakmaya çalıştım. Gündüz yerini geceye bırakmak üzereydi. Işığını yavaşça eteğinin altına doğru topluyordu. Bizi ışıktan mahrum edip, karanlığa esir ediyordu. Ve diğer büyücülerin aksine ben karanlıktan nefret ederdim.

Derin bir nefes alıp yürümeye devam ettim. Vakit kaybetmek sadece aptallık olurdu.

Yaklaşık bir yarım saat daha yürümenin ardından kat ettiğim yolun hiç değişmedini hatta bir labirentin içinde olduğum hissiyatına kapılmıştım.

"Kahretsin," deyip sırtımı yasladığım ağaca yavaş bir yumruk attım. Yumruk atmam ile ağacın arkasından çıkan küçük kız ile bir iki adım geriledim.

Beyaz, dizinde biten bir elbise giymişti. Sarı saçları bukleler halinde omzuna kadar geliyordu. Küçük kızın bana bakan mavi gözleri fazlası ile donuktu. Bir ölünün bakışlarına benziyordu. Tek farkı küçük kızın nefes seslerini duyuyor oluşumdu.

SİRİNA (Final Oldu)Where stories live. Discover now