Neden Döndüm? -Kesit.

1.3K 73 23
                                    

Arkadaşlar, açıkçası yazmaya yüzüm yok. Çoğunuzun  kütüphanenizden hikayeyi kaldırdığınızı bile düşünüyorum ama gelen mesajlar yüzünden bir şeyler yayımlamak istedim. Zaten istek olmazsa,adam akıllı bir final verip, bitiririm diye düşünüyorum.

Neden yazmadığıma gelirsem, neredeyse 3 aydır kendimi berbat hissediyorum. Çok ağır gelen yaşadığım olaylar var ve ben bunları düşünürken, kendimi bile unutur hale gelmişken hikaye yayımlamam neredeyse imkansızdı.

Kimseyi de bahanelerle avutuyor değilim, kendimi iyi hissetmiyordum, hatta kendimi hissetmiyordum ve yazmadım ama şimdi daha da iyiyim ve hiç olmazsa hikayemin bir finale ihtiyacı olduğunu  düşünüyorum.

Devam edip etmemem sizin kararınız.

Fikirlerinizi  belirtirseniz çok memnun olurum, iyi okumalar!

Çoook ilerlerden bir kesit-

 

Yeniden, terk ettiğim, kaybolduğum, girdabına kapıldığım şehre paşa paşa geri dönmemin ardından, ne yapacağımı şaşırıyorum. O kadar yabancı ki bana insanların ortasında kalma duygusu, nereye gideceğimi bile şaşırıyorum.

Kimseyi aramaya da cesaretimi bulamadığımdan birkaç dakika boyunca havalimanında dış hatlar kısmında öylece dikiliyorum. Belki hiç dönmemeliydim. Belki de hiç ilerlemeyip, geriye dönmeliyim?

Kendi içimde ki kargaşaya son veremesem de bütün kötü düşüncelerimi şöylece bir kenara fırlatıyorum ve Can’ı aramaya karar veriyorum. Hangi yüzle arayacaksam? En yakın arkadaşımın en mutlu gününde bile burada değildim ki! Kimsenin yüzüne bakacak durumda değildim. Gittiğimde, ilk zamanlar, gittiğimin, yokluğumun sıradanlaşmadığı zamanlar onlarca aldığım sesli mesajlara cevap vermeliydim diye iç geçiriyorum. Dünyası başına yıkılan tek kişi, tek acı çeken insan ben değildim ki diye söylenmeye kalksam da, iç sesim bana gözlerini alaycı bir tavırla dikiyor. Peki, tek acı çeken insan ben değildim zaten de benim acım bana o kadar ağır geliyordu ki.. Benim acım o kadar bendi ki, o kadar bendendi, o kadar Akseldi  ki!

Neyse,neyse.. Ağlamak yok. Hayır. Ağlamak yok.

Adım atacak kuvveti kendimde bulduğum an, aitlik hissi uyandırmayan  sırt çantamla dengede kalmaya çalışarak, telefonumda Can’ın numarasının üzerine geliyorum. Bi’ cesaret arasam? Belki de açmaz. Açsa da belki Yağmur açar, karısı değil mi sonuçta? Can yok dedirtir belki!

Girdiğim çıkmazdan daha fazla boğulmadan çıkmak için, anlık gelen cesaretle arama tuşuna basıyorum ve korkarak kulağıma götürüyorum. Uzun çalışlarla neredeyse kapatacakken, Can’ın sesi ulaşıyor kulaklarıma. O kadar özlemişim ki anında gözlerim buğulanıyor.

“Efendim?”

 

Kimin aradığına bakmadan açmış olmalı ki gayet normal konuşuyor, şimdilik.

“Arda, amcacım, dur bak, bak, bak telefonla konuşuyorum. Aloo yapıyorum, evet, kardeşim konuşsana?”

 

Arda? Kerem’in bebeği olan Arda? Bir an vücudumdan bütün kanın çekildiğini hissediyorum, göz  yaşlarım ardı ardına dökülüyor. Ama ya!

“Can?”

 

İçimi çekip cevap bekliyorum. Yada telefonun yüzüme kapanmasını..

“Pa-pardon? Sesinizi alamadım.”

Sesinde ki kekelemeden, ben olduğumu anladığını anlıyorum ama hiç anlamak istemiyormuş gibi konuşuyor ki, korkarak, heyecanla belki.. Cevap vermemin farkındalığına eriştiğimde, boğazımı  temizleme gereksinimi duyuyorum. Ağlamak yok Melis, şimdi değil!

“Ben, özür dilerim, özür dilerim, hiç dönmemeliydim..”

 

Can’ı  geçtim, ben bile neler söylediğimi anlamadan, hıçkırıklarım içinde telefonu kapatıyorum. Hiç dönmemeliydim diye sayıklayarak ilerlemeye başlıyorum, ne yapacağıma, nereye gideceğime karar vermeden.

Havaalanından çıktıktan sonra, İstanbul’un kokusu  çarpıyor suratıma. Soğuk  ve keskin bir kış sabahı, güneş doğmamakta ısrarcı bir  şekilde bulutların  ardına saklanıyor.  Sanki bana İstanbul “Ne halt yemeye döndün?”  diye hayıflanıyor gibi hissediyorum birden.

Ne halt yemeye geldim ki ben? Aksel’i ve sosyetenin  biriciği  karısını görmeye mi geldim?5 sene sonra düğünlerine katılamadığıma çok  üzüldüğümü mü söylemeye geldim?

Sırf lanet gururum yüzümden, Aksel’e olan sinirim yüzünden kendi hayatımı, yakınlarımın hayatını nasıl gözümü kırpmadan harcadığımı mı  söylemeye geldim yoksa bir sinir harbi sonrasında nasıl düşünmeden, inat olsun diye sevmediğim, belki de hala gram tanıyamadığım bir adamla evlendiğimi mi söyleyemeye  geldim?

Sahi ben İstanbul’a yine niye geldim?

Hiçbir zaman tam anlamıyla benim olamayan bir adamın gidişinin üzerinden yıllar geçse de unutmayı bile beceremeden karşısına dikilmeye mi geldim?

Hiçbir zaman tam anlamıyla unutamadığım adam için..

Eksik Bir Şey Mi Var?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin