(52) Sessiz Çığlıklar.

79.2K 8.7K 14.7K
                                    

Hani derler ya, "Ah şu duvarların bir dili olsa da konuşsa," diye. Benim kanımın sıçradığı duvarlarım konuşuyordu, ama güzel şeyler söylemiyordu.

Benim bile yapamayacağım şeyler vardı ve geçmişimi değiştirmek de bunlardan biriydi. Ortada bir yaşanmışlık vardı ve benim payıma düşen tüm yaşananlara seyirci kalmaktı. Daha on bir yaşındaydım burada. Bir tas çorbayla uyutulduğumda henüz on bir yaşındaydım. Anneannem ayağa kalktığında herkes merakla neler olacağını bekliyordu. Ben ise anneannemin saçındaki tokayı gördüğüm andan beri neler olduğunu hatırlamıştım. Tıpkı toka detayındaki beyaz gül gibi unuttuğum her anıda kendime küçük ipuçları bırakırdım. Karanlık, beyaz güller, elmalar, şarkı ve daha birçok şey. Şimdilerde hayatımda olan çoğu şey aslında anılarımdaki küçük ipuçlarıydı. Her biri zihnimin yasaklı kapıları için bir anahtar görevi görüyordu. Ve ben kalan tüm hayatımda o anahtarlara sıkıca sarıldım. Hepsini hayatımın merkezine koyarak geçmişimdeki kasveti bugünüme taşıdım. Bir tek şeye çok üzüldüm... Beyaz güllere. Ben onları gerçekten çok seviyordum fakat anneannem sevdiğim gülleri böyle bir gecede saçına takarak onları da kanatmıştı. Nefret ettiğim her şeyi sevmeye çalışıp hayatımda tutarken hepsinin kötü bir mazisi vardı. Çok sevdiğim çiçekleri hayatımda tutmaya devam ettiysem bunun tek sebebi güllerin de mazisi kirlenmişti. Böyle olmasaydı belki de tıpkı böğürtlenler, piyano ve sevdiğim diğer her şey gibi bunu da hayatımdan çıkaracaktım. Lakin beyaz güller korkunç bir geceye tanık olmuştu ve onları hayatımda çıkarmama izin vermemişti.

Oysaki benim beyaz güllerime böyle bir gecede kan sıçramıştı... Benim kanım.

Anneannem bir sandalyeyi alıp şöminenin yakınına koydu. Daha sonra uyuyan küçük kızı kucağına aldı ve sandalyeye oturttu. Küçük çocuğun başı önüne doğru eğik bir halde dururken, anneannem yavaşça onun yüzünü tuttu ve başını sandalyenin arkasına yasladı. Salondan çıktığında küçük adımlarla çocukluğumun yanına gittim. Üzerine eğilip yüzündeki saçları çektim. "Uyan," diye fısıldadım içim acırken. "Lütfen uyan ve çok geç olmadan çık bu yerden," dedim ama beni duyamazdı. Ağlamak istiyorum, şöyle dolu dolu gözyaşı dökmek istiyorum. Fakat yapamıyorum çünkü etrafım kalabalık.

Anneannem içeriden kalın bir iple gelmişti. Elindeki ipi sandalyede uyuyan bedenime sıkıca sarıp onu bağlarken, Yavuz öne atılmıştı. "Ne yapıyorsun anneanne?" diye bağırdı. Gözleri irice açılmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Kardeşimi neden bağlıyorsun?" Unutmuştu değil mi? Şu anda bir geçmişi izlediğimizi unutmuştu.

Anneannem sıkıca bağladı onu, fakat biz devamında neler olduğunu izleyemedik. Geçmişe yolculuk yapsaydık belki ben uyuduğumda neler olduğunu görürdük, fakat şu anda zihnimin geçmişindeydik. Sadece bilincim açıkken tanık olduğum şeyleri görebilirdik ve şu anda bilincim açık değildi. Bu yüzden ben uyurken yaşadığım şeyleri göremezdik. Evet masada bayılınca sandalyeye getirilip bağlandığını görmüştük çünkü bu kısım aslında benim hayal ürünümdü. Uyandığında kendisini bir sandalyede bulan çocuk, o esnada masada uyuduğunu ve anneannemin onu sandalyeye taşıyıp bağladığını düşünmüştü. Bu kısımları kafasında canlandırdığı için bir anı olarak görmüştük. Tıpkı merdivenleri çıkarken Meliz'in sanrı hakkında söylediklerini duyduğu gibi. Bu yüzden Elzem giderken biz Meliz'i görmüş ve söylediklerini duymuştuk. Elzem gittiğinde ise arkasında bıraktığı her şey siliniyordu çünkü olmadığı bir yerde anıları olamazdı. Böyle olunca bizlere de görecek hiçbir şey kalmıyordu. Tıpkı şu anda anneannemin onu bağladıktan sonra her şeyin silinmesi gibi.

Önce anneannem silindi daha sonra ise buradaki her şey. Bir deprem olmuş gibi her şey yıkılarak yok olmuştu. Bizler ise daha önceki zaman geçişlerinde yaşandığı gibi bir fırtınanın içinde kalmış gibiydik. Sanki bir hortumun içinde öylece duruyorduk. Hiç rüzgar yoktu, saçlarımız bile uçuşmuyordu. Fakat etrafımızdaki tüm eşyalar havada uçuşup bizi çemberin içine alıyordu. Her şey etrafımızda süratle dönüyordu ve hemen sonra her şey duruyordu. Farklı bir yerde kendimizi bulacağımız zaman etrafımızda uçuşan eşyalar değişerek kendi yerini alıyordu. Böylelikle salondayken bir anda kendimizi yatak odasında bulduğumuz oluyordu. Şimdi ise yine her şey uçuşup silinmeye başlamıştı ve saniyeler içinde eski düzenine dönmüştü. Yine aynı yerdeydik ama az önceki belirtiler aslında birkaç saat zaman geçişi yaptığımızı gösteriyordu. Elzem'in uykuda geçirdiği saatleri geride bıraktığımızı artık biliyordum.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now