(15) İstenmeyen Öğrenci Olmak Zor.

107K 9.4K 13.9K
                                    

"Ne kaçan taraf olmayı seviyorum, ne de kovalayan. Ortada bir yerde buluşsak olmaz mı?"

Neredeyse saatlerdir Bülbül'ü sıkıştırıyorum ama o kadar ketum ki tek kelime etmiyordu. Kızlarla akademiye doğru yürürken onlar duymasın diye kısık bir sesle sorduğum soruları duymazdan geliyordu. Bülbül hep olduğu gibi onlardan uzak yürüdüğü için ona soru sormak daha rahattı. Dün geçirdiğim o berbat gün yüzünden aklımda çok fazla soru birikmişti. Peki sorularım için neden mi Bülbül'e geldim? Çünkü çok fazla şey biliyormuş gibi hissettiriyordu! Herkes onun bir fani olduğunu söylüyor, fanilere özgü bir enerji yayıyor ama bence öyle değildi. Nasıl bir fani tek bir bakışta birinin içindeki ruhun kime ait olduğunu bilebilir?

Dün daha ben bir şey söylemeden onun ben olduğumu anladıysa bu kız sıradan biri olamazdı. Üstelik beni zorla götürdüğü o sınıfta çıkmak istediğimde bana engel olup, "Bu dersin hayatındaki rolü büyük," demişti. Dakikalar sonra ben orada Itır'ı kurtarmıştım. Demek istediğim o esnada sınıfta değil de başka bir yerde olsaydım belki de Itır ölecekti. Bu da demek oluyor ki Bülbül bir şekilde o olayın yaşanacağını biliyordu.

"Turgut'un bedeninde olan kişinin ben olduğumu nasıl anladın?" Defalarca aynı soruları tekrarlamak umurumda değil, öyle veya böyle bir cevap istiyorum.

"Bülbül, konuşacak mısın artık?" Tek kelime etmeden dümdüz bir şekilde karşısına bakarak yürüyordu.

"Beni kasıtlı olarak o sınıfa götürdün, değil mi? Bülbül sen gerçekte kimsin nesin?" Biranda adım atmayı bırakıp buzdan bakışlarını bana çıkardı. "Ben gözlerinin gördüğü her şeyim ve bir o kadar da hiçim. Sana vereceğim tek tavsiye uyarılarımı hayatın pahasına ciddiye alman ama sakın beni sorgulama."

Bana iyice yaklaşıp içimi ürpertecek bir soğuklukla bakınca ister istemez yutkunmuştum. "Kim olduğumu çözmeye çalışma çünkü kim olduğumu öğrenirsen senden sahip olduğun her şeyi alırım. İnan bana bunu yapmaktan çekinmem." Gözlerimin içine baka baka, "Düşmanın olmamı istemezsin," dedi buz gibi bir sesle. Tamam, onu sorgulamak yok! Başımda o kadar bela varken yeni bir taneyi kaldıramam. Herkesten daha fazla şey bilen ürkünç bir kızı düşmanım olarak istemiyorum.

Akademinin bahçesine girdiğimizde herkes hâlâ dün olanlar hakkında konuşuyordu. Tam gidip görev dağılımı için kâhyayı bulacaktık ki, Itır koşarak akademiden çıktı. Beni görünce yüzünde gülücükler açarak bana doğru koşmaya başladı. Ona daha fazla taviz vermemek için kaşlarımı özellikle çattım. Dün uyandığımızda ona söylemediğim kalmamıştı peki, o ne yapmıştı? Karnıma nefesimi kesecek şiddette bir yumruk atıp, "Beni bir daha korkutursan kardeş falan dinlemem kırılmadık kemiğini bırakmam!" demişti! Bütün yaptıklarına rağmen kendisini haklı çıkarmakla kalmayıp beni tehdit etmişti.

Kolumu tutarak beni bahçenin tenha bir yerine çekiştirmeye başladı. "Sakın bana dokunma, Itır hâlâ sana çok kızgınım!" Dudağının altındaki diş izlerini gördükçe daha da kötü oluyordum. Tamam bir ölümsüz olduğu için bir günde kendisini toparlamıştı ama o izler hâlâ duruyordu. Yakından geçeceğine emin olsam da görmek istediğim şeyler değildi.

Bezgince gözlerini devirdiğinde bu konuyu bu kadar çabuk kapatmayacağımı iyi biliyordu. "Elzem, sen hâlâ orada mısın? Ne yapsaydım sana yaptığını ödemeliydi." Ama bu şekilde değil.

"Ölüyor, Itır! Sen hangi ara bir katile dönüştün? Hadi onu geçtim müdahale etmeseydim sende ölüyordun!" Gediz şu anda revirde can çekişiyordu ve duyduğuma göre durumu gittikçe daha da kötüye gidiyordu. Zehri bedeninde bir türlü atamadığı için tüm iç organları büyük hasar görmüştü. Şifacılar onun bedenini zehirden arındıramıyordu. Vücudu zehirden kurtulursa hasar görmüş organları bir ölümsüz olduğu için kısa sürede iyileşebilirdi. Ancak o zehirden kurtulması o kadar kolay değildi.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now