(37) Geri Dönmeyeceğim.

91.7K 9.1K 26.8K
                                    

Doğa, kendi çağını özlemişti. Bulaşıkları eliyle yıkamadığı, makinelerin icat edildiği modern çağı özlemişti. Köleliğin hâlâ hüküm sürdüğü ortaçağda kaybolmuş gibiydi. Elleri bulaşık yıkamaktan tahriş olmuş, fazla çalışmaktan zayıf düşmüştü. Onlarca öğrencinin çıkardığı bulaşığı yıkamak hiç kolay değildi. Üstelik son bir aydır her zamankinden daha fazla çalışıyordu. Elzem'in ölümünün üzerinden bir ay geçmişti ve bir aydır mutfakta bulaşık yıkamaktan başka bir şey yapmıyordu. Sürekli kuyudan kovalarla su çekerek bulaşıkları yıkıyordu, ancak tam bitti diye sevinirken yeni bulaşıklar çıkıyordu. Tüm bu kazanlar, tabaklar ve dağınıklık hiç bitmiyordu. Arkadaşının yasını yaşamasına fırsat vermeden onu soluksuz çalıştıran bir kahya belası vardı. Elzem gittikten sonra yalnız kaldığı için dayanma gücü sıfıra düşmüştü.

Sabunladığı bulaşıkları durulamak için boş kovaları alıp mutfaktan çıktı. Temiz su gerekiyordu ve günde çok fazla su çeker olmuştu. Bahçeye çıkınca kovanın bağlı olduğu halatı kuyuya atarak suyu çekti. Kollarında artık güç kalmamışken zorlukla yerdeki iki kovasını doldurmayı başarmıştı. Su kovalarını alıp yürüdüğü esnada akademiden çıkan üçlüyü gördü. Elzem'in onlara taktığı isimle Üç Silahşörler! "Sol taraftaki tehlikeyi görmemiş gibi yaparak uzaklaşıyoruz Beyler." Gediz'in sessiz uyarısını duyan arkadaşları Doğa'yı gördü. Ancak üçü hemen akademiye doğru dönünce Doğa kendisini tutamayıp güldü. Şu son bir aydır hiç revirden çıkmadılar, çünkü üçü iyileştiği an Doğa onları hastanelik ediyordu.

"Siz üçünüz beni görmezden geliyor olamazsınız değil mi?" Kovaları yere bırakınca mecburen üçü ona doğru dönmüştü. "Asla," diyen Hafız'ın bir kolu sargıdaydı. "Kırılan kemiklerim seni görmezden gelmemeyi bana hatırlatıyor." Homurdanınca fazla isyankâr bakıyordu.

"Bir kadını nasıl görmezden gelebilirim ki?" Gediz ise boynundaki morluğu ve kafasındaki şişliği gösterdi. "Özellikle senin gibi bir hatunu." Gömleğinin yakasını sıyırıp yanıklardan kalan izleri gösterip güldü. "Vücudumda morluk açmanın farklı yolları da var biliyorsun değil mi?" Bu çocuk neden hiç akıllanmıyordu ki? Her daim çapkınlık yapmak zorunda değildi.

Gediz'in ima ettiği şeylerle Asil ona ters ters bakarken eli belindeki kılıcına gitti. "Onun yerine ben sana farklı morluklar açabilirim it herif!"

Gülerek Asil'den uzaklaştı. "Hafız'ın eski sevgilisi bile daha çok ilgimi çekiyor."

"Ne?" Hafız, kaşlarını çatarak ona döndü. "Onunla yatmış olamazsın değil mi?" Bu kadar ileri gitmiş olamaz!

Masumca Asil'e dönerek ona öldürecekmiş gibi bakan arkadaşını gösterdi. "Fark ettin mi hangisi diye sormadı." Sinirleri bozulan Asil, güldü. "Ne önemi var ki, her şekilde içlerinden biriyle olacak kadar şerefsizsin."

"Hadi ama beni baştan çıkaran oydu." Hafız tarafından suratına yediği yumrukla yere düştü. "Seni öldürmemem için bana tek bir sebep söyle hayvan herif!" Hafız, kılıcını çıkarıp onun boynuna bastırınca güldü. "Seninle birlikteyken onun kışkırtmalarına hep karşı koydum." O, onurlu bir erkekti. Arkadaşının sevgilisiyle yatmak için ayrılmalarını beklemişti.

"Son şansını kaybettin!" Hafız kılıcını kaldırıp boynuna doğru savurunca, Asil hemen araya girip kolunu tuttu. "Hancının kızından bahsediyor, hani seni büyüyle kendisine aşık eden o kız." Hafız, onu hatırlayınca yüzünü buruşturarak geriye çekildi. Hatırlamaktan nefret ettiği bir anıydı.

"Bir hatun için beni gerçekten öldürmek istedin." Gediz gülerek arkadaşına bakarken, Asil gözlerini devirerek kalkması için ona elini uzattı. "Neden şaşırıyorsun? Ben dahil herkes seni öldürmek istiyor." Her daim kendini yanında güvende hissettiği arkadaşlara sahip olduğunu bilmek en büyük şansıydı.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now