(14) Kayıp Şaşkın Bir Ruh.

105K 9.4K 19.5K
                                    

"Hayır, onlar bilmiyordu kaçtığım şeylere asla koşmadığımı ve koştuğum şeylerin de benden kaçmasına izin vermediğimi."

Güney kanadındaki basamaklardan çıkmış, her koridoru kontrol ederek Mara'nın bahsettiği kütüphaneyi bulmaya çalışıyordum. Üçüncü kata çıktığımda düz bir şekilde ilerleyip tüm odalara göz gezdirdim. Gece yarısı olduğu için herkes derin uykuda olduğu için burası fazla sessizdi. Sola dönünce gördüğüm kapıyla durdum. Sanırım doğru yeri sonunda bulmuştum çünkü kapının iki yanında onu koruyan nöbetçiler vardı. Burası kütüphane değilse onu neden korusunlar ki? Buraya kadar tamamdı ama ben onların gözleri önünde o kapıyı nasıl açacağım?

Kendiliğinden açılan bir kapı eminim ki her ikisinin de dikkatini çekecektir. O kapı açılınca bir şekilde içeri girebilirim ama onu açan ben olmamalıyım. En azından nöbetçiler buradayken ben açamazdım. Başka bir seçeneğim olmadığı için duvarın yanında bağdaş kurarak oturdum. Bir süre burada beklerim, kimse içeri girmek için gelmezse mecburen geri dönerim.

Kırk dakika sonra.

"Biriniz de şu kapıdan içeri girmez mi be!" Çok beklemiştim ama ne gelen olmuştu ne de giden. Fark ettiğim şeyle kendime kızarak ayağa kalktım. Gecenin bu saatinde neden birileri buraya gelsin ki? Sabaha kadar bekleyecek halim yok. Anlaşıldı bu işi kendi başıma çözmem gerekiyor.

Nöbetçilerin yanında durup derin bir nefes aldım. Eski el sanatı desenleri taşıyan kapının kolunu usulca kavradım. Dümdüz bir şekilde karşılarına bakan adamları kontrol edip kapıyı hafif ittim. Ancak açılmadı çünkü kilitliydi. Gözlerim sağdaki nöbetçinin kemerinde asılı anahtar halkasını bulunca inledim. "Şaka mı bu?" O anahtarı yakalanmadan almam imkânsız.

"İyi be kütüphaneniz sizin olsun." Beni duymayan adamlara sırtımı dönüp yürümeye başladım. Koridorda düz ilerlerken güney kanadındaki merdivenlere yönelmiştim. Evet, aşağıya inerken asillerin kullandığı merdiveni kullanacağım çünkü bende bir asilim. Görünmez olduğumda da çalışanların merdivenini kullanacak değilim.

Aşağıya inerken basamakları yalpalayarak çıkan genç bir kız gördüm. Sanırım akademiye yeni dönmüştü çünkü sarhoştu. Koyu bal rengi gözleri fazla içmekten baygın bakıyor, gözlerinin beyazı uykusuzluktan hafif kızarmıştı. Hafif eğimli burnu ne yalan söyleyeyim bir başkasında olsa çirkin durabilir ama ona çok yakışıyordu. Yuvarlak yüz hatlarına sahip olan kızın çenesinde küçük bir kızarıklık vardı. Üstelik dudağının kenarı da patlamıştı. Birileri onu hırpalamış gibiydi.

Elbisesindeki pembe lekeler içtiği şeyin çenesinden boynuna damladığını gösteriyordu. Zayıf bir vücudu vardı ama sıska diyeceğim kadar da zayıf değildi. Mırıldanarak yukarı çıkarken arada elini kaldırıp yüzüne gelen kahve saçlarını sitemle çekiyordu. Aramızda üç adım kala başını kaldırınca ben kenara çekildim. Geçmesi için ona yol verdim ama fazla sarhoş olduğu için yerinde sendeledi.

"Düşeceksin!" Ona doğru atıldığımda bende dengemi kaybedip onunla düşmeye başladım. Lanet olsun!

Tüm basamakları yuvarlanarak bitirip zeminde durunca acıdan inledim. Düştüğüm yerde iki büklüm olmuştum. Hayaletken daha önce hiç acı hissetmemiştim ama şimdi bu sarhoşun yüzünden canım yanıyordu! "Bazı insanlara gerçekten iyilik yaramıyor." Zorlukla ayağa kalktığımda her şeyin etrafımda dönüp durmasına anlam veremedim. Çok uyuşuk ve yorgun hissediyorum. Sanırım midem de bulanıyor.

"Nereye gitti bu?" Onu bulmak için kendi etrafımda dönmek mide bulantımı arttırdı. Çok garip o sarhoş haliyle hangi ara yerden kalktı da gitti? "Taaamam." Hıçkırdığımda daha bir adım atmadan yerimde sendeledim. Az kalsın yine düşecektim. Çok garip hissediyorum sanki şey gibi... Sarhoş?

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now