(1) Mühür ve Kalkan.

273K 13.4K 25.7K
                                    

"İnsanları kandırmakta ustalaşan biri bir süre sonra kendi yalanlarına inanmaya başlar. Kendimi inandırdığım kadar kimseyi inandırmadım o süslü yalanlara."

Elzem Akay

Günlüğümün kapağını kapatırken iç çekerek kalemi bir kenara bıraktım. Her sayfasında hayal gücümün izleri olan bu defterin her bir yaprağında geçmişimde bir anı vardı. Yazmak bana iyi geliyordu çünkü kimseye anlatamadığım her şeyi boş sayfalara döküyordum. Kalbimin kirli mürekkebi temiz sayfalara aktıkça kendimden bir parçayı daha kurtarıyordum. Belki de günlüğümün dilsiz sayfalarında bir parçamı öldürüyordum, emin değilim. Tuttuğum günlüklerin sonuna geldiğimde onu saklamak yerine artık yakıyordum. Son sayfaya geldiğimde yanmalıydı, kimse görmeden hepsi küle dönmeliydi. Artık son sayfaya geldiğime göre bu günlüğü de yakabilirim.

"Öğretmenim?" Öğrencilerimden birinin sesiyle elimdeki günlüğü masanın üzerinde duran çantama koydum.

Başımı kaldırınca şikâyetler konusunda uzman olan Mahir, "Öğretmenim," dedi bir kez daha. Eliyle diğer sıralardaki arkadaşlarını gösterdi. "Onların çıkardığı sesler yüzünden resmime odaklanamıyorum." Resim yapmaktan nefret ettiği için her zaman bu bahaneye sığınıyordu.

Nasıl bir çocuk resim yapmaktan hoşlanmaz ki?

"Onları duymazdan gelip bana bir ağaç çizebilir misin, Mahir?" Ölen annesi ressam olduğu için babası yüzünden annesini hatırlatan her şeyden uzak duruyordu.

Sınıftaki çocuklar fazlasıyla gürültücü ve yaramazken onları nasıl disiplin edeceğimi bilmiyorum. Eğitimci olarak çalışmaya başlayalı bir yıla yakın olmuştu. Tıpkı onlar gibi benim de bu yıl okul hayatım onlarla başlamıştı. Beş ve altı yaşlarındaki çocuklardan oluşan bu yirmi kişilik grup benim sınıfımdı. Onların okul hayatına ilk adımlarını attıkları bu dönemde ilk öğretmenleri bendim. Tıpkı her birinin benim ilk öğrencilerim olduğu gibi.

Fazla gürültü çıkarmalarını saymazsak şu ana kadar gayet iyi gidiyorduk. Harf kitapçığındaki tüm harfleri geride bırakmıştık. Birkaçını saymazsam çoğu gerçekten azimliydi. Son dersimizde resim yaparken sırasında uyuyan iki afacan tebessüm etmemi sağladı.

En azından artık okula geldiklerinde, 'anne,' diye ağlamıyorlardı. Yarın karnelerini alacakları için çok heyecanlılardı ama benim içim biraz buruktu. Onları özleyeceğim. Burası evdeki kaostan kurtulduğum cennetimdi.

"Olmuyor!" En ön sıralarda oturan Ceren, boya kalemini masaya vurup dudaklarını sarkıttı. "Öğretmenim ben sıcak su resmi çizmek istiyorum ama olmuyor! Suyu çiziyorum ancak sıcak çizemiyorum."

Gülerek ayağa kalkıp beyaz tahtaya bir musluktan akan suyu çizdim. Suyun etrafına buhar şeklinde kıvrımlı çizgiler çizerek ona döndüm. "Bu oldu mu?" Resim yapmaktan pek anlamasam da fena çizmemiştim.

"Hayır, öğretmenim." İtiraz ederek ofladı. "Ben yerin altından çıkan suyu çizmek istiyorum." O nasıl oluyordu? Bir çeşit dere falan mı?

Daha ben konuşmadan sol taraftaki Emine ona döndü. "Çeşmede akan su sıcak, soğuk değil ki?"

Arka sırada oturan Ferhat söze girdi. "Hava çok sıcak o zaman musluktan nasıl soğuk su akıyor öğretmenim?" Öğrenme aşamasında oldukları için hepsinin buna benzer çok fazla soruları oluyordu.

"Topraktan kaynaklanıyor çocuklar." Konuşmaya başladığımda hepsi susmuş merakla beni dinliyordu. "Şu anda haziran ayının ortasındayız, değil mi? Yani yaz mevsimi. Toprak yaz gelene kadar kendini soğutmayı ancak başarıyor ve bu tüm kış boyunca sürüyor. O yüzden yeraltında evimizdeki musluklara gelen su kışın ılık, yazın ise soğuk oluyor."

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin