148

300 15 1
                                    

İlk durakları Paris olmuştu. Miran ne kadar düşünceli bir eş olduğunu orada da ispat etmiş, her bir ayrıntıyı düşünmüştü. Miran’ın havalimanında yaptığı on beş günlük dünya turu açıklaması yeterli gelmese de merakını gidermişti. Dilinde ki şükürle dolandı Paris’in her bir sokağını. Hepi topu bir gün kalmışlardı ama sanki günlerce kalmışlar gibi bir tat bırakmıştı damaklarında. Eyfel kulesinde yedikleri yemeğin her anı ölümsüzdü.
Reyyan kulenin zirvesinde, restoranda oturduğu yerden kalktı. Elini koluna götürüp, sıvazladı biraz. Arkadan beline dolanan kocasına iyice yaslandı.
R:Çok yüksekmiş.
M:Öyle.
R:Çok güzel. Tüm şehir ayaklarımızın altında. Aşıklar ülkesi.
M:Bence aşıklar ülkesi Roma.
R:Neden?
M:Adında bile aşk var çünkü. Roma’nın tersten okunuşu Amor’dur. Amor İtalyanca da aşk demektir. İsminde bile aşk var. Bir de bence aşk tarih kokulu olmalı. Yani bir sokağa bile şöyle uzaktan baktığında, kim bilir burada ne aşklar yaşanmış, bu taşlar nelere şahit olmuştur demeli insan. İtalya tarih konusunda oldukça zengin biliyorsun.
R:Peki aşkım biz gidecek miyiz Amor’a?
M:Kaçar mı gideceğiz tabi. Hadi yemeğe geçelim artık. Kızımızdan ayrıyız ama onu tamamen unutmayalım. Karnını doyurması için seni güzelce besleyelim.
R:Ee iyi madem.
Karısının sandalyesini çekip oturmasına yardımcı oldu. Alnına kondurduğu öpücüğün ne demek olduğunu buradakiler bilir miydi acaba?
Gelen yemeklerle Miran yerinde hafifçe doğruldu. Hızlıca yenen yemekten sonra tatlılara geçtiler. Reyyan önüne konulan sütlaca şaşkınlıkla baktı. Bilmiyordu ki karısı için Paris’te sütlaç yapan birisini bulmak için ne kadar uğraş verdi. Reyyan tatlıyı yemiş, içeceğinden bir yudum almıştı ki Miran ayağa kalktı. Kaşları hafifçe çatıldı.
R:Miran.
Miran cebinden bir kutu çıkartıp, önünde diz çöktü. Heyecanlanmıştı eli titriyordu.
M:Ömrümün serçesi. Bu ne yapıyor der gibi bakıyorsun, anlamış olman lazımdı. Miran’ın senin içinde hiçbir şeyin uhde kalmasını istemediğini bilmen lazımdı.
R:Biliyorum… Biliyorum zaten o yüzden şaşkınca bakıyorum ya. Benim içimde yarım kalan bir şey yok.
M:Düğünümüz olmadan önce yapacaktım normalde ama sana öyle basitçe benimle evlenir misin demek istemedim? Sen benim hayatımı basitçe değiştirmedin çünkü. Sana senin hak ettiğini yaşatmak istedim… Ama sensizde yapamıyordum. Sırf evlenme teklifi edeceğim diye düğünü erteleyemezdim. Bende teklifi erteledim.
Reyyan bir gülümseme kondurdu yüzüne.
R:Deli aşkım benim.
M:Ben sana en çok hangi sıfatı yakıştırıyorum biliyor musun?
R:Hangi?
M:Hatunum.
R:Hatun mu? Neden?
M:Eskilerin kullandığı Avrat, Arapça da kusurlu demek. Şimdikilerin kullandığı manita İtalyanca da metres demek. Daha gençlerin kullandığı flört İngilizce de oynaşmak demek. Ama tarihimiz boyunca bizim kullandığımız kelime, hatun, kraliçe, en değerli hazine demek. Sen de benim en değerlimsin. Sen benim kraliçemsin. Geçmişim, bugünüm, geleceğimsin. Sen benim her şeyimsin.
R:Sen benim en güzel iyikimsin. Benim başıma gelen yüzünden korktuğum gök gürültüsünü, bana sevdirensin. Gök gürlediğinde sığındığımsın. Sen benim hem kurtarıcım, hem doktorum, hem kocam, hem babam, sen benim varlığımsın. Aldığım nefessin. Olmasa veya bana sırtını dönse bir an bile yaşayamayacağımsın.
M:On beş güne neden yirmi ülke sığdırdım biliyor musun?
R:Nedenmiş bakalım?
M:Ben senden önce işe yaramaz, boş beleş bir adamdım. Bu yirmi ülkenin her birinde yanımda bir kadın vardı. Bazen birden fazla. Ben bu şehirleri senin varlığınla doldurmak istiyorum. Öyle doldurayım ki, geçmişten tek bir toz tanesi bile kalmasın. Senin paklığınla apaydınlık et her tarafımı.
R:Serkan hocaya yaptığınla birleştirip normal de buna çok kızarım biliyorsun.
M:Biliyorum güzelim, biliyorum ama ben o adama bir şey yapmadım. Ne güzel işte yurt dışında güzel bir hastanede çalışacak. Ben ona hayatının fırsatını verdim.
R:Eminim onun için yapmışsındır.
M:Ne yapacağım onun için? Defolsun gitsin başımızdan diye yaptım. Sürgün yedi sürgün.
R:Neyse açmayalım konuyu. Ne diyordum? Hah normalde ben buna çok kızardım biliyorsun.
M:Evet güzelim.
R:Ama çok güzel bağladın, o yüzden geçmiş geçmişte kalmış diyemesem de şimdilik aramıza sokmuyorum. Sonra sorarım ben bunun hesabını nasılsa.
Miran hafifçe gülümsedi. Elinde ki yüzüğü kutusundan çıkartıp, birazcık daha yaklaştı.
M:Benim geçmişime silgi, geleceğime kalem olur musun? Karanlığıma güneş, kötülüğüme melek olur musun? En çok sıkıştığımız zamanda birbirimizin dayanağı olmaya söz verir misin? Sayısını bilemiyorum şimdilik ama bu yaramaz adamın çocuklarının annesi olur musun? Kışımın ilkbaharı olur musun? Başıma gelecek her kötü şeyde hızırım olur musun? Ben senin için sen olurum, sen benim için ben olur musun hatun?
R:Sen benim damarıma kan ol, ben senin canına nefes olurum kocam.

Son 2 bölüm 🧡 umarım beğenirsiniz 🙏 yeni bölümde görüşmek üzere 🧡 kendinize iyi bakın 🤩 🥰 🤩

Hercai Where stories live. Discover now