Yangın

46 1 0
                                    

Sena çatık kaşlarıyla baktı karşısındaki adama. Aklındaki soruların hangisine cevap arayacağını bilmiyordu. Bu adam kimdi? Neden kendisini takip ediyordu? En önemlisi de neden böyle
bakıyordu?
Sena, aklına merak ettiği soruları sıra etmiş boğuşurken Selim’in dudaklarından dökülen isimle kaşlarını çattı.
“Meltem!”
Karşısındaki adama bakarken duyduğu isimle aklında yeni
sorular belirmeye başladı. Meltem kimdi acaba?
Boğazını hafifçe temizleyip konuşmaya başladı:
“Beyefendi, sanırım karıştırdınız. Aradığınız kişi ben değilim.
Size iyi günler.” diyerek yoluna devam etmek için arkasını döndü.
Bir adım atmasıyla adamın kolunu kavraması bir oldu.
Kolunun kavranmasıyla hızla çevrilmesi arasında saniye
bile yoktu. Adamın bir an sallanması kaşlarını çatmasına sebep
olurken aldığı kokuyla yüzü buruştu, korkmaktan kendini alamadı. Adamdan önce gelen içki kokusu iğrenç gelse de sarhoşla
uğraşmaması gerektiğini biliyordu. Alttan almak en iyisi diye düşündü. Sesine birazcık anlayış kattı: “Bakın beyefendi, beni birisiyle karıştırıyorsunuz. Meltem kim bilmiyorum.”
Doğru bir politika izlediğini anlaması uzun sürmedi. Karşısındaki adam kolunu nazikçe bıraktı. Hemen ardından kurduğu
cümleler boşa uğraş verdiğinin kanıtıydı.
“Ne... Neden böyle davranıyorsun baana? Üzzdüm, kırdım mmı
seni? Hıı… Neden tanımazlıktan geliyorsun beni?” dedi ısrarla.
Sena yavaştan gerilmeye başlamıştı. Bu gerginliğini de istemsizce sesine kattı: “Çünkü tanımıyorum… Bakın, Meltem falan bilmiyorum. Tanımam görmem. Ben gideceğim yere geç kalacağım ve
bu sefer de geç kalırsam arkadaşım beni çiğ çiğ yer.” Tekrar gitmeye
çalışması sonuçsuz bir uğraştı. Bu adam gitmesine izin vermiyordu.
“Bu kaadar mı inciittim seni? Çok özzür dilerim. N... Ne istersen yaparım, valla bak. Haaydi iste de yapayıımm ben…” dedi
dolmuş gözleriyle. Sarhoşluğun da etkisiyle peltek konuşuyordu.
Karşısındaki sarhoş adamı Meltem olmadığına inandıramayacaktı. En iyisi anlayışlı olup kaçmaktı. Yoksa bu adam, kendisini
Meltem zannetmeye devam edip okula kadar peşinden gelirdi.
“Allah’ım, hâlâ devam ediyor. Sen sabır ver Ya Rabb’im!” diye
fısıldadı. “Size iyi günler diliyorum beyefendi. Umarım Meltem
Hanım yakınlardadır ve en kısa zamanda bulursunuz.”
Yoluna devam etmek için arkasını dönmesiyle Selim’in tekrar kolundan tutması bir oldu. Sena için bardağı taşıran son damlaydı bu. Sinirle arkasını döndü. “Kardeşim! Ben Meltem falan değilim diyorum, ne laftan anlamaz insansın yahu. Geç kalacağım
senin yüzünden. Haydi yoluna!”
Kolunu kurtarıp birkaç adım uzaklaşabildi. Selim tekrar arkasından koştu. “N... Neden böyle davranıyorsun? Baak konuşuruz
halllederiz. Ben s... Seni seviyorum.”
Sena korkuyla uzaklaşmaya çalıştı. “Kardeşim insanın asabını
bozma. Sabah sabah sınav mısın sen bana? Çekil şuradan. Geç
kalıyorum diyorum. Git ötede ara Meltem’i.”
Karşısındaki adam hiçbir şekilde laftan anlamıyordu. Korku
iyice sarmıştı etrafını. Nasıl kurtulacaktı bu adamdan? Şu anda
aklında ne sınav kalmıştı ne de ders. Şu adamdan bir kurtulursa
zaten en güzelini yapardı.
“Olmazz… Ko... Konuşacağız. Haydi gel, şuuraya oturalım,
konuşalım.”
Sena korkunun, sinirin, çaresizliğin getirisiyle elini tekrar hırsla çekti. “Hayır diyorum kardeşim. Allah aşkına git başımdan.”
Ardına bakmadan koşarken birazcık uzaklaştı. Tam “Kurtuldum, gelmiyor artık.” dediğinde Selim kolundan tutup çekiştirmeye başladı bu kez. Sena’nın diretmesi pek işe yaramadı. Aksine
karşısındaki adam daha da hırslandı. Selim elini mengene misali
bileğine sabitlemiş, arkasından sürüklüyordu.
Sena ayaklarını yerde sürükleyip direndikçe parmakları bileklerini daha da sarıyordu. Sena düştüğü durumun farkındaydı artık
ama nasıl bir anda bu hâle gelmişti ki? Daha beş dakika önce güle
oynaya okula giderken şimdi birisi kolundan tutmuş sürüklüyordu.Çığlık çığlığa bağırırken etrafta gözlerini gezdirdi korkuyla.
Hiç kimse yoktu… İn cin top oynuyordu. “Allah aşkına bırak
beni!” diye yalvarmaya başladı. Sesi titrek, gözleri buğuluydu. Bileği kızarmaya başlamıştı, artık canı yanıyordu. Ama Selim bunu
idrak edebilecek yetiye şu anda sahip değildi.
Adamın arkasında sürüklenerek ilerlerken gözyaşları
özgürlüğünü ilan etmişti çoktan. Akan her bir gözyaşı, kalpleri
titretecek birer çığlık olarak dönüyordu benliğine.
Etrafta sesini duyurabileceği hiç kimse yoktu. Bu adamı ikna
etmekten başka yol görünmüyordu. Son bir gayretle yalvardı tekrar: “Kurbanın olayım bırak beni. Tamam anlaşalım, sen beni bırak, vallahi ben geleceğim. Birlikte arar buluruz Meltem’i. Valla
yardım ederim sana. Allah aşkına bırak beni.”
Selim, Sena’nın sözleriyle iyice çileden çıktı. Arkasını dönüp
Sena’nın gözlerine baktı. “Ne... Neden yalan söylüyorsun bana?
Ne... Ne ya... Yaptım ben bu kadar seni kızzdıracak? Hıı…”
Sena derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapattı. Yeni yaşlarla
birlikte tekrar açtı. “Sabah sabah nereden buldun sen beni ya?
Sakin sakin, uslu uslu okuluma gidiyordum ben…” dedi isyanla.
Birkaç saniye bekledi. “Bak, ne yapalım biliyor musun? Sen telefonunu çıkar. Arayalım Meltem’i. Ben senin adına onunla konuşayım, olur mu? Onu çağırırım da buraya. Aranızı da bulurum,
ne diyorsun?” dedi. Bu sefer ikna edeceğine neredeyse emindi.
“Benii salakk yerine koyma artıkk. Konuşacağız dedim… Benimle geleceksin…”
“Gelmeyeceğim diyorum, anlamıyor musun?”
Selim karşısındaki kadının inadı karşısında sinirlenmeye başladı. “Meltem bak… Benim siiniirlerimi tepeme çkartma, pişmanederim seni. Adamın a... Asabını bozma...” diye olabildiğince bağırdı. Ardından da tekrar arkasını döndü, yürümeye başladı.
Sena her gözyaşının ucuna bir yenisini bağlarken sinirleri iyice onu ele geçirdi. “Allah’ım, sen bana sabır ver Ya Rabb’im! Adamın asabını bozmaymış. Asıl sen benim asabımı bozma. Sabah
sabah beni yolumdan etmiş, kolumdan çekip sürüklemiş, Meltem
deyip duruyor, bir de gelmiş adamın asabını bozma diyor. Asabın
bozulması için adam olmak gerekir. Adam mısın da sen?” diye
firar etti cümleler dudaklarının arasından.
Selim etrafta gezdirdiği bakışlarını, boynu kırılırcasına bir
hızla Sena’ya çevirdi. Sena gözlerine dikilen bakışlarla iyice korkudan sinmişti. Kasılan çenesi, dişlerini sıktığını gözler önüne
seriyordu.
“Benn adam mıyım, ööyle mi?” dedi haykırışlara bedel bir fısıltıyla.
Sena korku ile geriledi. Kalbinin bu kadar hızlı attığını hiç
hatırlamıyordu. Kekelemesine engel olamıyordu. “Ba... Bak öyle
demedim. Ya... Yani dedim ama öyle demek istemedim. Özür dilerim… Lütfen… Lütfen…”

 Özür dilerim… Lütfen… Lütfen…”

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Hercai Where stories live. Discover now