27.Bölüm\Hastalıklı ruh

10.5K 909 259
                                    

27.Bölüm/Hastalıklı ruh
Bölüm Şarkısı/Yalın-Ki Sen

Sözcüklerin anlamını yitirdiği araf denen kısımda ikimizin ruhları idam edildi.
O an gözlerimizin birbirine değen gözbebekleri birbirine uzattı ellerini.
Akan her damla yaş çektiğim her acıdan intikam aldı.
Büyük bir savaş başlattı gözlerimiz.
Bu savaşta kazanan olmayacaktı.
Yenilen olmayacaktı.
Galibiyet kavramı çöplüğe atılmıştı.
Ve her horoz kendi çöplüğünde öterdi.
Galibiyet çöplükte yok oldu.
Acıyan canımı avuçladı adam.
Avcunu yakarım diye korktum. Avcunda yok olurum diye korktum. Halbuki yok oluşum en güzel de avcuna yakışırdı ya.
"Bir gün ölürsem, ellerinde olayım." diye fısıldadım.
Titriyordum, ve bir saniye geçmiyordu bu titreyiş. Ya da içimdendi yükselen üşüme. Geçmiyordu.
"Yapma lütfen."

Sesindeki acıyı soludum ciğerlerime.
"Acı çekiyorum görmüyor musun?" diye fısıldadı avuçlarıyla bedenime sımsıkı sarılırken.

"O acıyı soluyorum bile ben."
Yutkundum.
Bedenimi kaydırdım.
Başımı dizlerine yatırdım ayaklarımı da boylu boyunca uzattım. Gökyüzüne baktım.

"O an bir yıldız edindim kendime." diye fısıldadım.

"Tam tepemde parlıyordu. O çaresiz zamanımda parlak bir yıldızım oldu. Ama brn kitaplardaki saf baş karakrerler değildim Oğuz. Hiçbir zaman o yıldızın varlığına tutunup umutlanmadım. Hayata tutunmadım. Her gün ölümü diledim."

Oğuz'un bir damla yaşı yanağıma damladı. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve onun gözyaşının yanağımdan usulca süzülmesini hissetmeye çalıştım.

"Hiçbir şeyim kalmadı. Hayallerim kalmadı. Geleceğim kalmadı. Sen kalmadın. Ben kalmadım."

Saç diplerime doğru yol edinen gözyaşlarım başımı ağrıtıyordu artık.

"Ben delirdim biliyor musun?"

Gözlerimi gözlerine çevirdim.
"Böyle bu şekilde yerde yatıp acıdan kıvranırken delirdim."

Elimi sımsıkı tuttu.
"Bana asla anne olamayacağımı kim söyledi biliyor musun Oğuz?"

Artık dayanamıyordu. Biliyorum. Ben alışmıştım yıllardır ama o dayanamıyordu duyduklarına.

"Babam. Babam söyledi. O kadar normal bir şeymiş gibi söyledi ki Oğuz. O an üzülüp üzülmemem gerektiğini kavrayamadım. On altı yaşındaydım daha. Ve sadece çektiğim ağrılar geçse de hastaneden çıksam diye bekliyordum. O an bu felaket haber pek umrumda olmadı. Ama günler geçtikçe farkına vardım acımın."

Saçlarıma dokundu incitmemek istercesine okşadı onları.
"Babam, annem, abim... Hiçbiri günler geçtikçe felaketin içine kapıldığımı görmedi."

Dudağımı ısırdım.
"İlk kişilik kendini nasıl belli etti onu da anlatayım."
Güldüm, "Bir gün banyo yapıyordum. Ameliyat izimin üzerinde gezdirdim ellerimi ve o an geldi aklıma. O acıyı hissedip odun parçasına dokunduğum an. Ve biri çığlık çığlığa bağırmaya başladı zihnimde. Öyle acı çekiyordu ki. Böyle çığlık çığlığa... Zihnimin içinde bir şey vardı ve kendini yırtarcasına bağırıyordu.
Kafama vurdum. Kafamı duvarlara vurdum sussun diye. Susmadı çığlık, hafif kesilir gibi oldu ve çığlığı cümlelere dönüştü. "Sen zavallı birisin Dide..."
İlk kendimden nefret eden kendini gösterdi.
Sonra zihnimde büyük kavgalar oldu.
Anneme yalvardım, "Ben katlanamıyorum doktora götür beni diye."
Ama anlatmadım zihnimde dönen olayları.
Götürmedi de zaten...
Aradan büyük bir zaman geçti. Üniversite sınavı zamanı. Tüm ruhsal çöküntüme rağmen ders çalıştım.
Zihnimi çözebilirim umudu ile psikoloji kazandım.
Okula gittiğim her an bana yardım edebilecek her hocayı gözlemledim. Ve bana bir tek yardım edebilecek olan Tarık Hocaya anlattım kendimi. Bana bir tek o yardım etti. Annem bile görmezden geldi beni. Babam hiç görmüyordu ve Uygar kendine abi bile dedirtmezken abilik yapıp beni umursamasını beklemiyordum. Kimse beni görmüyordu."

Artık ağlayışım rahatlamış normal bir hikaye anlatıyormuş havasına dönmüştüm.

"Peki neden daha önce bana anlatmayı denemedin?" diye fısıldadı.

"Annemin babamın anlamadığı şeyi ergen bir Oğuz'un anlayabileceğini düşünmedim."
Güldüm bu dediğime.

"Çok nefret ediyordum senden. Tetikleniyordum da zaten biliyorsun. Tarık Hoca da seni görmemin bana iyi değil kötü geleceğini söylüyordu hep."

Duraksadım.

"Zaten köye geldiğim zamanlarda evden çıkmıyordum. Çoğu yıl da gelmedim zaten. Ama bu yıl bazı şeylerle yüzleşmem gerektiğine karar verdim."

Dizinden kalktım ve ona döndüm.

"Şimdi sarılır mısın bana?"

Gülümsedim. Acımamalıydı bana.
Sarıldı ve kollarını bedenime kenetledi sımsıkı.

"Benden ne istiyorsun?" diye fısıldadı.

"Beni bırakmamanı. Ama bırakman gerekiyor."
Kokusunu çektim içime.

"Hayır, gerekmiyor. Seni bırakmayacağım."

Kafasını iki yana sallayıp ayrıldı benden ve yüzüme baktı.

"Ruhum hastalıklı benim. Bana katlanmak zorunda değilsin." diye fısıldadım acı içinde.

Dudaklarını dudaklarıma çarptı.
Öpmedi. Sahiplendi.
"Bırakmıyorum." dedi dudaklarımjn üzerine.
Yakasını tuttum.

"Bırakma o zaman."
Alnı alnımda dudakları dudaklarımda ellerim tenine değiyorken...
Nefes aldım. Bu anıyı ciğerlerime hapsettim.
Gözleri kapalıydı. Bende usulca kapattım gözlerimi. Dudağı yanağım boyunca kaydı. "Seni seviyorum. Ve asla bırakmayacağım."

Yakasındaki elim sıklaştı.
Ona tutunamıyor gibi hissediyordum.

"Oğuz." diye fısıldadım.
Gözyaşımdan öptü. Gözyaşlarımla ıslanan dudaklarını tekrar bastırdı dudaklarıma.
Bu sefer öptü.
Her şeyi unut der gibi öptü. Unutturmak ister gibi öptü...
Unutmak ister gibi öptüm.

"Çektiğin acının yarısı benim." diye fısıldadı.

Tutunabildim ona. Bırakmayacakmış gibi tutundum.
"Hem herkes anne baba olacak diye bir şey yok ki Dide'm. Biz de yetiştirme yurdundan bir aile sevgisine muhtaç bebeği sahipleniriz. Ona da umut oluruz. Olmaz mı?"

Gözlerinr baktım.

"Evlendirdin şu an sanırım bizi."
Güldüm. Güldüğümde kıvrılan dudağımın kenarından öptü.
"Küçükken bile belliydi benim başıma kalacağın." diye dalgaya vurdu işi.

"Peki öyleyse yenile sorunu."

İlk başta anlamadı.
Sonra anlayıp gülümsedi ve oturduğumuz yerin iki santim ötesindeki ufak çiçeği koparttı.
Yuvarlak bir şekilde bağladı ve bana uzattı.

"Evlenir misin benimle?"

~~~~~~~~

Abi her odundan bahsettiğinde karnımda bir sancı hissediyorum çok garip...

4 Şubat 2018 Doğum Gününüz kutlu olsun bu gün doğan okuyucularım♥

Trabzon ÇirkiniWhere stories live. Discover now