32.Bölüm\Uyuşuk

6.7K 618 71
                                    

Bu ve bundan sonraki bölümleri Trabzon Güzeli kitabının yan kitabı olmadığını düşünerek okuyun... ❤️

32.Bölüm-Uyuşuk
Bölüm Şarkısı-Haluk Levent- Anlasana

Sesler çok derinden geliyordu. Çok boğuk...
"Dide Nur!"

Öksürdüm...
Çok öksürdüm.
Ama gözlerimi açamıyordum.

"Ne oldu?"

Sanki göz kapaklarımın üzerinde bir ağırlık vardı.

"Su." diye fısıldayabildim.
İçim yanıyordu. Bir ateş bırakılmıştı içime, alev alevdim. Dumanlar çoğalıyor nefes alamıyordum. Suya ihtiyacım vardı sanki.
Kana kana içmem geriyordu.

"Su getirin!"

Beni bu ateşin arasından çıkarabilecek tek insanın sesini duyduğumda biraz daha zorladım gözlerimi açabilmek için kendimi.

Birisi başımı tutup kaldırdığında dudaklarımda bir baskı hissettim. Dudaklarıma çarpan su ile hafif ağzımı araladım. Su yavaşça ağzıma aktığında yutmaya çalıştım.
Yutamadım. Öksürdüm bir iki kere.
Yavaşça gözlerim aralandığında, başımda Oğuz vardı.

"Uygar nerede?" diye fısıldadım. Etrafıma baktım. Yatakta yatıyordum.

"Bir şey mi yaptım ona?"

Yataktan kalkmaya çalıştım. Beni durdurdu.

"Hayır hayır Dide, sakin ol. Abin iyi."

Gözlerimden yaşlar süzülürken, "Yalan söylüyorsun." diye bağırdım.

Hatırlamıyordum. Bir şey yaptıysam da hatırlamıyordum.

Oğuz başımı göğsüne bastırdı. "Sakin ol, bak abini çağıracağım şimdi."
Kulağıma beni yatıştırmak istercesine fısıldayışından hemen sonra, "Uygar!" diye bağırdı.

Kapı açıldı. Görüş alanıma Uygar girince aldığım nefes boğazıma takıldı ve öksürdüm. Ağlaya ağlaya öksürdüm. Uygar yanıma geldi sakince.

"İyi mi?" diye sordu. Gözlerime bakıyordu ama benimle konuşmuyordu.
Oğuz başını salladı.
Uygar diz çöktü yanıma. Ellerimi avuçlarına alıp dolan gözleriyle dudaklarını avuç içlerime bastırdı.
Ellerime yüzünü kapattı.

Ben ağlıyordum... Onun da gözyaşları avcuma akıyordu.

Oğuz yavaşça beni serbest bıraktı ve yanımızdan kalktı.
Uygar kucağımda hiçbir şey söylemeden ağlıyordu.
Ne yapmıştım ki, ne olmuştu Allah'ım...

"Uygar."

En son ona söylediğim cümleleri hayal meyal hatırlıyordum. Oğuz odanın bir köşesine geçti. Uygar dizlerimdeydi.

"Ben savaştığını görmedim." diye mırıldandı.

Yutkunamadım. O kadar görmemişti ki... O kadar görmemişlerdi ki beni.

"Ben bizimle bize karşı, kendin için savaştığını göremedim."

Oğuz ile göz göze geldim. Başını salladı, "Konuş." der gibi. Uygar'ın saçlarını izlerken, başını kaldırıp kıpkırmızı gözleriyle bana baktı. "İyi misin?" diye fısıldadı. Burnumu çekip başımı sallayabildim. "Tarık Hoca kim?" diye sordu.

Oğuz'a baktım. Kaşlarını kaldırdı. "Okuldan bir hocam." diye mırıldandım. Konuşmak zihnimi acıtıyordu. "Bana onu çağırmamı söyledin."

Ne yaptığımı hatırlayamıyordum. "Sonra ne oldu?" diye sordum.

Ellerimi sımsıkı tuttu. Gözlerimin içine bakamıyordu. "Titredin, bir şeyler sayıkladın. Karnını tutup kıvrandın yatakta. Sonra-"

Trabzon ÇirkiniWhere stories live. Discover now