DOKUZ YIL

3.9K 356 258
                                    

Bölüm adı: DOKUZ YIL
Bölüm şarkıları: Batuhan Kordel: Aşkın En Güzel Hali
Tuğçe Kandemir: Gülü Soldurmam

“Biliyor musun Oğuz ben iyileştim. 

Sana bu cümleyi kurabilmek için tam dokuz yıl bekledim… Oğuz ben iyileştim. Oğuz canım çok acıyor, Oğuz ben iyileştim. Oğuz sana yazmaya yüzüm yok. Oğuz ben iyileştim. Oğuz sana gelmeye yüzüm yok. Oğuz ben iyileştim. Oğuz o kadar çok ağladım ki dokuz yıldır… Oğuz ben iyileştim. Oğuz gözlerimde akıtacak yaş kalmadı. Oğuz ben iyileştim. Oğuz senin hayatını çaldım ama ben iyileştim…”

Canımın acısı katlanarak artarken onlarca kağıt atmıştım çöpe. Islanıyordu. Bir türlü beceremiyordum yazmayı… Gözlerimi sildim, burnumu çektim. 

Aynı cümleleri tekrar tekrar yazarken aklıma gelen yeni cümleleri ekliyordum kağıda. 

“Sana gelmeme izin vermedikleri şu dokuz yılda 3287 mektup biriktirdim. Taburcu olurken öğrendim bir tanesinin bile sana ulaşmadığını biliyor musun? Tek umudum o mektuplarla teselli bulabilecek olmandı çünkü… Oğuz 9 yıl sonra temizlenebildi zihnim, canım acıyor. Sana gelmek istiyorum. Her seferinde ayaklarım o hapishanenin kapısından geri gidiyor cesaret edemiyorum Oğuz.”

Hıçkırdım. “Koskoca bir ay… Bir aydır her gün o hapishanenin kapısındayım ama giremiyorum içeri. Ne haldesin, beni nasıl karşılayacaksın bilmiyorum Oğuz… Oğuz ben korkuyorum. Şu an o kadar yaşamak istemiyorum ki. Oğuz bir aydır savrulup duruyorum. Oğuz dokuz yıldır canımdan can gidiyor. Oğuz ne yapmam gerek bilmiyorum. Oğuz ben yine delirmekten korkuyorum. Hayır korkmuyorum çünkü deli olmak güzel, sadece sana gelmek istiyorum Oğuz. Seni görmek istiyorum. Oğuz otuz yaşındayım artık küçük bir kız çocuğu değilim. Oğuz otuz yaşındaki seni çok merak ediyorum.”

Ayağa kalktım. Elimi ağzıma bastırıp hıçkırıklarımı sakladım kendimden. İlerideki duvara baktım. 

“Dide!” diye bağırdım. 

“Dide kendine gel!” Hayır iyiyim. 

“Dokuz yılını çaldın ne yüzle, hangi yüzle…” 

Diz çöktüm. 

Yazdığım mektubu masadan alıp elimde buruşturdum. “Oğuz senin dokuz yılını çaldım, ben nasıl çıkarım karşına… Artık ben özgürüm diyerek nasıl demir parmaklıklar ardından izlerim seni…”

Allah’ım… Yıllarca uyuşturulan bedenimle ben her gece tavanı izlerken bu kadar çaresiz hissetmemiştim… 

“Rabbim ne olur bir mucize olsa…” 

Yerden kalkıp elimi yüzümü yıkamaya gittim. En sonunda kendimi toparlayabildiğimde üzerimi değiştim ve bir aydır her Allah’ın günü yaptığım şeyi yapıp elimdeki torbada yüzlerce mektupla birlikte hapishanenin yolunu tuttum.  Torbayı tutmayan elimde bugün yazdığım ve buruşturduğum mektubu tutuyordum. 

Hapishanenin önüne geldiğimde durdum. Bu sefer içeri girecektim… Beni tanır mıydı? Çok değişmiş miydim sahi? Koskoca dokuz yıl… 

Hapishanenin demir kapısı aralanınca elinde bavulla bir adam çıktı…

Yaşlıca biriydi. Kapının tam önünde beklediğim için direk benimle göz göze geldi. İlk önce duraksadı. Dikkatle baktı. Tam yanından geçecektim ki, “Kızım.” diyerek durdurdu beni. “Buyur amca.” dedim sessizce. 

“Sen Dide misin?” 

Kaşlarım çatıldı. Beni tanıyor olmasına şaşırarak, “Evet benim.” dedim. 

Trabzon ÇirkiniWhere stories live. Discover now