29.Bölüm\Kıvranan Ruh

7.3K 615 153
                                    

Tanrının saydam gözyaşlarında yıkanan ruhlar dar ağacında idam edildi.
Göğsüne tüm güvenimle sarıldığım adam da bana güvendi.
Ama içimde dönüp duran sesler kendime güvenmedi.

"Oğuz sana zarar verecekler. "

Gözlerim çoktan buğulanmıştı.
"Oğuz benim mutlu olmama izin vermeyecekler."

Titreye titreye kollarında ağladım.
O sadece bana sarıldı. Sadece sımsıkı sarıldı.

"Tedavi oluyorum demiştin. Gidecekler. Eminim ben." diye fısıldadı bana.

"Daha kötüye gidiyorum iyileşmek yerine. Ya birisi sana zarar verirse? Nasıl dayanırım buna?"

Saçlarımı gözlerimin önünden çekti ve gözlerimin içine baktı.
"Korkma. Ben olduğum sürece ne sana ne bana. Kimse zarar veremez."

Güldüm bu dediğine.
"Oğuz bu basit bir şey değil. Etrafımdakilere tehlikeyim ben şu an. Sen neler yapabileceklerini bilmiyorsun. Ben gibi değiller. Benim içimdeki başka biri benden çok daha güçlü olabilir. Senden de öyle. Yani onu kontrol edemeyebilirsin ya da ona karşı koyabilecek kadar güçlü olmayabilirsin."

Beni rahatlatmak ister gibi yanağımı okşadı.
"Ne yapmam gerekiyor peki?" diye sordu.
"Bir süre uzak kalsak. Zaten Eskişehir'e döneceğiz birkaç gün sonra. Ben tam olarak tedavi olsam. Sonra gelsen bana. Eğer hala istiyorsan... "

Ellerimi sımsıko tuttu.
"İsterim. Beklerim ben. Yeter ki sen iyi ol."

Allah'ım her şey güzel gidiyor. Ne olur bir şey olmasın...

"Rüya gibi." dedim.
"Çocukluğumuzdaki gibi." diye fısıldadı.

"Korkulu evi hatırlıyor musun?"

Güldüm bu dediğine...
"Hatırlamaz mıyım. Yanına yaklaşamazdık. Halbuki bizim Şükriye ablanın eski eviymiş ve ahır olarak kullanıyormuş. Tabii bunu yıllar sonra öğrendim." diye açıkladım.
Elimden tutup yürümeye başladı.

"O duyduğumuz garip sesler de ineklerden geliyormuş. Küçükken ne korkardık ya..."

İkimiz de aynı anda güldük.
Yola çıktığımızda Tarık Hocayı gördüm. Oğuz'un elini bıraktım. Ona yaklaştığımızda Oğuz ister istemez gerildi.

"Hocam, köyü mü keşfediyorsunuz?" diye sordum.

"Evet baktım senin beni gezdireceğin yok. "

Bunu demesi ile aklıma Oğuz ile Tarık hocaya Moruk dediğimiz geldi ve istemsizce suçlu hissettim kendimi.
"Ufak bir aksilik." diye açıkladım. Tabii Oğuz yanımda gülümsüyordu.

"Sorun yok sen iyi misin var mı değişiklik?" diye sordu.
Boynunda fotoğraf makinesi asılıydı.
Doğa ile bağdaşan fotoğraflar çekmeyi severdi Tarık Hoca.

"İyiyim, mutluyum."
Gülümsedim.

"Güzel. Bir değişiklik olursa direk bana haber verin olur mu? Bu arada ne zaman dönüyoruz. Seni beklemek istiyorum."

Oğuz kolumu tuttu ve hafif uyardı beni.
"Birkaç güne giderim aslında." dedim Oğuz'un uyarısını es geçerek.

"Seni ben bırakırım. Onunla gitme." diye fısıldadı kulağıma. Tarık Hoca da bunu görmüştü fakat önemsemedi çünkü duymamıştı.

"O halde beklerim beraber döneriz."

"Gerek yok siz gidin Dide'yi ben bırakacağım." dedi sonunda Oğuz.

"Bir daha oraya kadar gelmene gerek yok Oğuz. Dide bana emanettir." diye cevap verdi Tarık Hoca.

"Tamam bu konuyu sonra tartışırız."

Trabzon ÇirkiniWhere stories live. Discover now