1

8.5K 693 420
                                    

Yorgundum.

Fiziksel bir yorgunluk olduğunu söyleyemezdim. Hatta sürekli oturmaktan popomun ağrıdığını bile söyleyebilirdim. Uzun soluklu bir toplantının ardından bir de bugüne özelmiş gibi sıralanan işleri yapmaktan yorulmuştum. Artık önümdeki dosyayı bile algılayamıyordum.

Bu yüzden bir ara vermeyi düşünerek odamdan çıkma kararı almıştım. En azından terasa çıkar, bir sigara içer, kafamı dağıtırdım. Üstelik sadece iş değil evde ki olaylar da beni yoruyordu.

Gözlerimi kapatıp derince ofladıktan sonra ayağa kalkmaya yeltenmiştim, fakat tıklanan kapım ve içeri giren kişi yüzünden bundan vazgeçerek gözlerimi araladım.

"Boku yedik." Evet, mükemmel. Ben kafa dağıtmayı düşünürken odama gelen Jungkook yüzünden iyice yorulacaktım. Kesin kötü haberler getirecekti bana.

"Yine ne oldu?" Diye sordum, bıkkınca. Daha sonra ayağa kalkıp bir elime telefonu diğer elime sigara paketini aldım ve ilerlemeye başladım. Jungkook ise bu süre içerisinde felaket tellalı izlenimini verecek şekilde dudaklarını aralamıştı ki sözünü kesmiştim. "Kötü haber vereceksen eğer bir sigara içeyim de geleyim, öyle söyle."

"Bu önemli bir konu Taehyung." Deyip gözlerimi devirmeme neden olmuştu. "Ayrıca hiçbir yere gidemezsin, toplanmamız gerekiyor."

"Tanrı aşkına, az önce yeni bir toplantıdan çıktım." Çatık kaşlarım ve baygın bakışlarım eşliğinde Jungkook'un omuz silkişini izledim. Daha sonra sinirlenip elimdeki sigara paketini hemen yanımda kalan masaya atmıştım. "Neymiş dertleri, söyle."

"Patronun oğlu geldi."

Gerçekten bir felaketten bahsediyormuş. Bundan sonra Jungkook'tan uzak durmalıydım. Kötü haber bana ne kadar geç gelirse o kadar iyiydi. "Ben yokmuşum gibi davran lütfen."

"Sorun da burada zaten." Evet, bu sefer ne diyeceğini merak ediyordum. "Anında toplanmamızı istediler, sanırım şirket ona devrediliyor."

"Sikeyim, ne çabuk?" Ses tonum ağlamaklı çıkınca bu sefer gözlerini deviren Jungkook olmuştu. Tamam, bir çocuk gibi davrandığım doğruydu. Fakat bu şirkette çalışan herkes bilirdi benim onu sevmediğimi. Her geldiğinde burnumdan getiriyordu çünkü.

"Aslında boku yedik değil de boku yedin demem gerekiyordu." Kaşlarını kaldırıp sırıttı. "Seni hiç sevmiyor, tüm işler sana yıkılacak."

"Yarama tuz basma şerefsiz." Derin bir nefes verip ilerlemeye başladım. "Hayır işi de bırakamıyorum ki."

Jungkook kıkırdamaya başladığında homurdanıp odadan çıktım. "Yürü gidelim."

***

Toplantı odasına gelip Jungkook'la yan yana oturduğumuz sırada elimdeki çalıp duran telefonuma bakıp duruyordum. Aramayı cevaplamak ve cevaplamamak arasında gidip gelirken kapanmasıyla sıkıntılı bir nefes vermiştim.

Başımı kaldırıp henüz dolmaya başlayan toplantı odasına bakmaya çalışmıştım ki yeniden çalan telefonumla bakışlarım telefonuma kaymıştı. O anlık gelen sinirle ayağa kalkıp toplantı odasından çıkmış ve telefonu cevaplamıştım.

"Efendim?" Tavırlarım her ne kadar sinir dolu olsa da ses tonum sakindi.

"Nerede kaldın?" Sorusu karşısında kaşlarımı çattım. "Sana misafir geleceğini söylemiştim, neden gecikiyorsun?"

"Gecikmiyorum, Seol Mi." Diye söylendim. "Yemeğe gelemeyeceğim."

"Ne demek gelemeyeceğim?" Birden bağırması beni ürkütmemiş, aksine sinirlendirmişti. Üstelik son kalan sakinliğimi de elimden alarak benim de bağırmama neden olmuştu.

"Sana söyledim ama ben, o gün toplantım var geç çıkacağım diye." İnsanların beni izlemesi umurumda bile değildi. Seol Mi sınırlarımı zorluyordu. "Ama sen ne yaptın, her zamanki gibi bana danışmadan plan yaptın ve benden imkansızı başarmamı istiyorsun."

"Ben nereden bileyim o gün geç çıkacağını? Normalde erkenden eve gelirdin, sorma gereği duymadım."

Hala bağırması ve üstte çıkmaya çalışması beni delirtmişti. Plan yapmadan önce bana danışsaydı böyle saçma sapan durumların içine girmeyecektik.

"Sorma gereği duyacaktın!" Sinirle söylenip son kelimelerimi sıraladım. "Sana misafirlerinle iyi oturmalar."

Daha sonra telefonu kapatıp arkamı dönmemle patron ve oğluyla burun buruna gelmem bir olmuştu. Üstelik ben sinirden köpürür haldeyken karşılaşmamız pek hoş olmamıştı.

Patronumuz olacak kişi gayet iyi ve hoşgörülü olduğundan eliyle dostane bir şekilde koluma vurup gülümsemişti. Bir kaç kez daha telefon konuşmalarıma şahitlik ettiğinden az çok olayları biliyordu. Hatta bir ara bana güzel bir konuşma yapmıştı. Bu yüzden hoş olmasa da sorun olmamıştı. Asıl sorun hemen yanında duran ve bana alayla gülen oğluydu.

İkisininde önünde saygıyla eğilip toplantı odasına geçmiştim. Jungkook'un yanına yerleşirken Jungkook'un fısıltıyla kurduğu cümlesini duyabilmiştim. "Durumlar aynı mı?"

Onu başımla onaylayıp önüme döndüm ve henüz koltuklarına yerleşen ikiliye baktım. Oğlu garip bir şekilde takım elbise giymişti. Jungkook doğru söylüyor olmalıydı. Yavaş yavaş işleri ele alacaktı anlaşılan. Ama bunu kimse istemiyordu. Özellikle de ben istemiyordum. Adam buranın patronu değilken bile etrafa emirler yağdırarak gezen biriydi. Üstelik garip bir şekilde bana takmıştı. Her geldiğinde odama uğrayıp piçliğine işlerle ilgili özet geçmemi isterdi. Şirketten ayrılmadan önce de ertesi gün kontrol edeceğini söyleyerek bir yığın işi bana bırakırdı.

Ve bu da ondan nefret etmem için gayet yeterli bir nedendi.

"Evet arkadaşlar." Sonunda patronumuz elindeki dosyayı bir kenara itip konuşmaya başlamıştı. "Hepinizi buraya topladım çünkü bilmenizi istediğim bir şey var."

Cümle tamamlanır tamamlanmaz Jungkook eliyle ağzını kapatıp sadece benim duyabileceğim bir şekilde mırıldanmıştı. "Pezevenk geliyor başa."

Pezevenk diye adlandırdığı kişi kendisi hakkında konuşulduğunu hissetmiş gibi birden bize bakınca Jungkook ellerini masada birleştirip gülümsemişti.

"Bugün toplantıda görüştüğümüz iş benim son işimdi. Bitene kadar başınızda duracaktım fakat oğlum da bu iş sırasında sürekli şirkete geldiğinden biliyor. Bu yüzden işleri ve şirketi oğluma devrediyorum. Bundan sonra patronunuz oğlum." Her şey bir anda olmuş, çok sevdiğim patronum son kez konuşup toplantıyı bitirmişti. "Benim için toplantı bitmiştir."

Kendisi odadan çıktığında arkasından bakakalmıştım. Her şey resmen saniyeler içinde gerçekleşmişti. Demek ki bunun planları aile arasında yapılmış, bu salak olan şirketi devralmıştı. Açıklama işini ise her şey bittikten sonra yapmışlardı.

"Merhaba arkadaşlar." Odada yankılanan sesle bakışlarımı konuşan kişiye çevirmek yerine masaya çevirmiştim. Ona bakmak istemiyordum. "Tanışma faslı gerçekleştirmek isterdim fakat hepinizi tanıyorum. Sizler de beni tanıyorsunuz zaten."

Evet, ne kadar piç, uyuz, pezevenk ve daha bir çoğu olduğunu biliyorduk. Kendisini tanıtmasına hiç mi hiç gerek yoktu.

"Bugün zaten bir toplantı yapıldı. O yüzden herkes ne yapacağını biliyor. Sizi daha fazla burada tutup aylaklık yapmanıza göz yumamam." Ayağa kalktığında derin bir nefes verip diğerleriyle birlikte ayağa kalktım. "Herkes işinin başına."

Senin otoriter olmaya çalışan kişiliğini sikeyim demek istesem de bunu sadece içimden diyebilmek içler acısıydı. Yine de mimiklerime yansıtmamayı başararak odadan çıkanlara katılmayı istesem bile bu mümkün olmamıştı.

"Hey sen!" Diye bağırınca ben de dahil tüm çalışanlar ona doğru dönmüştü. Ama bakışlarının odak noktası bendim. Neden sadece bana seslenmişti, çözememiştim. "Beş dakika içerisinde odama gel."

İşte benim çilem beş dakika sonra hiç bitmeyecek bir şekilde başlayacaktı.

Kahretsin!

aporia あ vminWhere stories live. Discover now