27

2.2K 269 179
                                    

"Hadi ama." Diye homurdanır bir şekilde konuştuğumda Soo Jung somurtmuştu ama çok tatlıydı bu hali. "Hile yapıyorsun."

"Oyun oynamayı bilmiyorsun baba." Bana karşılık sinirle konuştuğunda gülmemek için alt dudağımı dişlemek zorunda kalmıştım. Gülersem bana küseceğinden emindim lâkin oynamayı bilmediğim oyun, bebeklerine kıyafet giydirmekten ibaretti.

Kıyafeti en hızlı giydiren oyunun galibi olacaktı ve Soo Jung tek parça elbiseyi kolayca giydirip arkasında ki yapışkan yeri kapattığında bilerek hile yaptığını söylemeye başlamıştım.

"Öğrenirim umarım bir gün." Kızıma karşılık konuştuğum sırada elimde duran küçük kıyafetlere göz atmıştım. Bu yine iyiydi, bazı zamanlar ona çaya gidiyordum ve karşılıklı oturarak bebeklerine çay içiriyorduk. Yaklaşık bir saate yakın da bebeklerini konuşturuyordum. "Neyse, artık yatma vakti geldi bebeğim."

Beni başıyla onaylayıp oturduğu yerden kalktığı sırada şaşkınca ona bakmıştım. Normalde yatmamak için huysuzlanması gerekiyordu ama anlaşılan çok yorulmuştu. Tabii, o da haklıydı. Bir bana geliyor, bir annesine gidiyordu ve tüm bu değişikliklere henüz alışamamıştı.

Derin bir iç çekip ben de oturduğum yerden kalktığımda minik bedenini kollarımın arasına alıp onu kendi odama taşımıştım. Sonrasında yatağı açıp, güzelce yatırmış, sırf o korkmasın diye aldığım gece lambasını yakmıştım. "Sen uyumayacak mısın?" Yatağa girmek için tek bir hamle bile yapmayan bana böyle bir soru yönelttiğinde başımı hafifçe iki yana sallamıştım. "Hayır, benim biraz işim var. Sonra geleceğim yanına."

Neyse ki Seul Mi onun, evimizdeyken odasında tek kalmasına yardımcı olmuştu da uyurken bizim varlığımıza ihtiyaç duymuyordu. Gerçi henüz daha küçüktü, o da diğer çocuklar gibi bizimle uyumak istiyordu arada sırada. Ama böyle durumlarda da huysuzlanmıyordu.

Yine de telefonumu elime alıp Jimin'e buraya gelmesini söylediğim bir mesaj atıp, Soo Jung uyuyana kadar yanında kalabilmek adına yatağın kenarına oturmuştum. Zaten yorgundu, eh ben de nazik hareketlerle saçını okşadığımdan dolayı gözleri kapanmıştı usulca. Uyumamıştı ama uyumak üzereydi. Nefesleri düzenli bir hal alana kadar da yanında oturmaya devam etmiştim. En sonunda uykuya teslim olmuştu. Ben de Jimin'in gelmesini beklerken salonu toplamayı düşünerek telefonumu da alıp odadan çıkmıştım.

Salonda ki oyuncakları da öyle gelişigüzel kaldırdığım sırada telefonuma gelen mesajla Jimin'in kapıyı çalmak yerine geldiğini bu şekilde belli etmesine gülümsemiştim. Sonra da yüzümdeki gülümsemeyi bir saniye olsun silmeden sessizce kapıyı aralamıştım.

O da aynı benim gibiydi, gülümsüyordu.

Hiçbir şey söylemeden içeri girebilmesi için kenara çekildiğimde evde Soo Jung olduğundan dolayı sessizce girmiş, etrafa göz atmıştı. "Uyudu değil mi?"

"Uyudu." Diye mırıldanmıştım. "Umarım uykusundan kalkmaz."

Aksi takdirde Jimin'in neden benim evimde olduğunu açıklayamazdım. Hem gidip Seul Mi'ye yetiştirirdi bunu ve Seul Mi'nin de benden rica ettiği durumu yapmamış gibi olurdum. Bu yüzden bugün Soo Jung'un Jimin'i görmemesi lazımdı.

"Balkona geçelim." Demiştim ilerlerken. Hem zaten havalar ısınmaya başlamıştı. Hem de sesimiz Soo Jung'a gitmezdi. Jimin'de beni onaylayıp peşime takıldığında onu ne kadar özlediğimi şimdi fark edebilmiştim. Kokusu burun deliklerime hücum ettiğinden beri sarılmak ve öpmek istiyordum. Üzerimde bu denli etkiyi bırakalı ne kadar olmuştu ki?

Sahi nefret ettiğim bu adama ben ne zaman sarılmak için can atar olmuştum?

Bilmiyordum, düşünsem bile anlayamıyordum. Bu yüzden şu an için daha fazla düşünmek yerine balkona çıkar çıkmaz Jimin'i kollarımın arasına almıştım. O da beni özlemişti, sarılışıma sıkı bir sarılmayla karşılık vermesi ve burnunu boynuma gömerek kokumu içine çekmesini başka nasıl açıklayabilirdim ki?

aporia あ vminWhere stories live. Discover now