13

2.7K 336 413
                                    

Park Jimin.

Bu ismin sahibiyle ilk karşılaştığımız zamandan bu yana hiç iyi anılarımız olmamıştı. Birbirimizden nefret ederdik. O nefretini benimle uğraşarak giderirken ben, sadece küfürler etmekle yetiniyordum.

Fakat şimdi gelinen durum çok çok farklıydı. Şirketi devralmasıyla bir çok gariplikler meydana gelmişti. Park Jimin artık bazı şeyleri belli etmeye başlamıştı.

İki yıl diye düşündüm, iki yılın ardından belli etmeye başlaması aslında çok garip sayılmazdı. İşin önemli kısmı farklıydı. İki yıl boyunca bunu nasıl örtbas etmişti?

Kurduğu cümlenin anlamını biliyordum. Benden etkileniyordu, daha ilerisi hoşlanıyordu.

Ve belki de aşıktı.

Ama işte iki yıl boyunca neden bana bu kadar kötü davrandığını algılayamıyordum. Yine de bunları düşünmek bile kötü hissettiriyordu. Asla Park Jimin'e soramayacağımı biliyordum.

Evli olduğum gerçeği vardı. Bunları sorgulamayı bırakmalıydım. Ve zaten Jimin'in de o kurduğu cümleden sonra netleşmişti. Daha fazla deşmenin bir anlamı yoktu.

"Jungkook." Koridorda ilerlerken başı önüne eğik bir şekilde koltuğuna oturan Jungkook'a seslenmiştim. O ise bu seslenmeme karşın ağır ağır hüzünlü bakışlarını üzerimde gezdirmişti.

"Konuştum." Dedim, fakat tepki namına hiç bir şey alamamıştım. Meraklanması, heyecanlanması veya korkuyla gözlerime falan bakması gerekmiyor muydu? Neden hala aynı şekilde melankolik hallerine devam ediyordu. "Bir tepki ver."

Tam yanına geldiğimde masasına kalçamı koymuş ve ellerimi ceplerime sokarak ona bakmıştım. Hala bir tepki bekliyordum.

O büyük şaşkın bakan gözlerinden şimdi eser yoktu. Tanrım, fazla üzülmüştü.

"Ne tepkisinden bahsediyorsun hyung ya, kovuldum işte." Dediğinde gözlerimi devirdim. Yüzümdeki gülümsemenin anlamını bile sorgulama gereği duymuyordu.

"Kovulmadın."

"Biliyordum işte." Kendini kovulacağına fazlaca inandırmıştı. "Eşyalarımı toparlayayım yavaş yavaş."

"Kovulmadın." Tekrarladım ve kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Fakat masasının üzerinde duran eşya olarak nitelendirdiği telefonunu alıp cebine atmıştı.

"Hyung yaramı deşip durma anladım." Jeton fazlaca gecikmişti bence. Ve ben de sinirlenmeye başlıyordum. "Gitmemi ne kadar çok istiyormuşsun."

Cidden anlamıyordu beni. Masasının üzerinden kalkıp ellerimi cebimden çıkardığımda bağırmaya hazırlanıyordum. Fakat benden önce bir başkası davranmıştı.

"Kovulmadın diyor iki saattir sayın aptal Jeon Jungkook." Jungkook duyduğu bu sesle apar topar yerinden kalkarkan -ki bacağını masaya çok sert bir şekilde çarpmıştı- ceketinin önünü iliklemişti.

Devlet başkanı gelmişti sanki buraya. Ama Jungkook'da bir yerde haklıydı. Park Jimin tüm koridoru inletmişti. Bizim katta bulunan çalışanlar pür dikkat Jimin'i izliyordu.

"Kovulmadım mı?" Jungkook inanamayarak konuştuğunda o ağzına elimi geçirmemek için kendimi zor tutmuştum. "Bu nasıl olur?"

Son sorusu bana ithafendi. Fakat cevap vermemeyi tercih ettim. Söylersem suçluluk duygusuna girecekti. Ve inanın bana ona o şekilde hissettirmek istemiyordum.

Umarım Park Jimin'de söylemezdi. "Normalde asla barındırmam seni burada ama Taehyung'a dua et sen."

Ama burada Park Jimin'den bahsediyorduk. Sırf bunu söylemek için bile buraya kadar gelmiş olabilirdi. Kovamadı ya içinde kaldı adamın. İçini laflarıyla boşaltmaya çalışıyordu işte.

aporia あ vminWhere stories live. Discover now