21

2.8K 350 190
                                    

guardin - demons in my orbit

Belirsizlik, gerginlik ve buna benzer daha bir çok şey sessizliğe sebep oluyordu Jimin'le aramızda. Kore'ye dönmek için eşyalarımızı toplamış, havalimanına taksiyle geçmiştik. Fakat sessizdik işte. Benim yanıma ilk geldiği zaman Hoseok'a olan sinirini anlatmıştı lâkin anlatacakları bittiği an fazla konuşmaz olmuştu. Ben de ne diyeceğimi bilemiyordum. Bu yüzden ben de sessizliğe ayak uydurmuştum. Uçakta zaten yan yana otursak bile kendi kendine bir şeylerle ilgilenmişti. Dönüp bir kere bile bana bakmamıştı.

Yani anlayacağınız aynı yere seyahat eden iki ayrı insan gibi davranıyorduk. Gergin hissettiğinden dolayı böyle olduğu belliydi. Tavırları ele veriyordu kendisini bir kere. Ama yine de ses etmemiştim. Onunla beraber bavulumuzu da alıp bagaj bekleme alanından çıkmıştık. Fakat tanıdık bir cırlama sesiyle duraksayarak hemen etrafa göz atmıştım.

Çok geçmeden kalabalığın arasından bana doğru koşan minik kızımı gördüğümde ben de adımlarımı ona doğru atmıştım. Sonrasında bavulumu serbest bırakarak onu kucaklamıştım. Bir hafta bile sürmemişti ama onu çok özlemiştim.

"Seni çok özledim." Kızım düşüncelerime tercuman olarak konuştuğunda gülümsemiş, yanaklarına uzunca öpücükler kondurmuştum. Sonrasında onu hafifçe yere indirmiştim. Onların burada ne işi vardı? Geleceklerinden haberim de yoktu.

Kızımın elinden tutmuş, boşta kalan elimle de bavulumu almıştım. Bu zaman boyunca yanımda duran Jimin ise bizi izlemişti. Dalmış gibiydi ama sonrasında hemencecik kendisini toparlayarak yürüyen bana ayak uydurmuştu. Seul Mi'nin yanına gidecektim. Zaten o da bizim yanımıza adımladığından dolayı ortada buluşmamıza neden olmuştu.

"Merhaba." Öncelikle benimle konuşmak yerine yanımda sessizce duran Jimin'e selam vermişti. "Kusura bakmayın, Soo Jung huysuzluk edince karşılamaya gelmek istedik."

"Sorun değil." Burukça gülümsedi Jimin. "Çok iyi yapmışsınız."

Seul Mi bana döndüğünde elinde tuttuğu araba anahtarını göstermişti. Ne demek istediğini anladığım için hala daha sessizliğini sürdüren Jimin'e dönmüştüm. Gerçi Seul Mi'nin bahsettiği şeyi yapmam ne kadar doğru olurdu bilmiyordum ama yine de söylemeyi uygun görmüştüm.

"Sizi biz bırakalım." Ailemin yanında saygı ifadeleri kullanarak konuştuğum için ilk başta kaşlarını çatsa da sonradan bu saygı ifadelerini baş başa kaldığımız zaman bıraktığımı idrak edebilmişti.

"Ben bir taksiye binerim, teşekkür ederim." Bizimle gelmesini elbet beklemiyordum. Dün gece öpüştüğü insanın eşi ve çocuğu yanındaydı. Bir de ben mesafeli davranıyordum. Yani ben olsam ben de böyle bir şeye yeltenmezdim. Ama Seul Mi durumu bilmediği için ısrar edecekti, emindim. Böyle şeylerde asla birini geride bırakmazdı. İlk bana söyletmesinin nedeni de benim patronum olmasından kaynaklıydı. Fakat ben reddedildiğim için Seul Mi devreye girecekti.

"Olmaz öyle." Biliyordum Seul Mi'yi az çok. Beni böyle konularda asla ama asla şaşırtmıyordu. "Lütfen sizi de bırakmamıza izin verin."

Jimin bu ısrar karşılığında bana baktığında omuz silkmiştim karışmayacağıma dair. Hem karışsam ne diyebilirdim ki? Fakat açıkçası ben de bizimle gelmesini istemiyordum. Zaten suçluluk duygusu yüzünden gergindim. Bir de onlarla aynı yerde Jimin'in de olması kötü olacaktı. Burada da kalkıp Seul Mi'ye doğruları anlatamazdım sonuçta.

"Şey, ısrar etmeyelim o kadar istersen." Jimin ne diyeceğini bilemez şekilde sessizliğini sürdürürken Seul Mi'ye sessizce söylemiştim. Bir yerden sonra el atmadan da olmayacak gibi hissetmiştim açıkçası. "Olur mu öyle Taehyung? Gelmişiz o kadar, ayıp olur."

aporia あ vminWhere stories live. Discover now