12

2.7K 328 245
                                    

Sinirlerim iyice gerilmişti şu son üç gün içerisinde. Kafam tonlarca konuyla meşguldü maalesef.

Seul Mi Japonya'ya gideceğimi duyduğundan beri sinirliydi. Kavga etmiyordu ama tavır almaktan da geri kalmıyordu. Bir yandan da haklıydı, ben hiç iş gezisine gitmemiştim. Ve şu sıralar aramızın açık olmasını da göz önüne alırsak eğer yalan söylüyormuş gibi gözüküyordum.

Tek inandırıcı yanı şirketin başındaki kişinin değişmiş olmasıydı.

Park Jimin garip bir insandı. Seul Mi'de farkına varmıştı bunun. Bundan dolayı da huzursuzluk çıkarmıyor olabilirdi. Tam olarak nedenini bilmesemde ona minnettardım. Çünkü zaten oldukça meşguldüm.

Evde bile Japonya'ya yapılacak olan alış veriş merkezinin çizimleriyle uğraşıyordum. Elimde iki farklı proje vardı ve birisi karmaşık yapısı nedeniyle aşırı sinirlerimi bozuyordu. Bu yüzden o karmaşık tasarım beni oldukça yoruyordu.

Bu sayede kızımla da aram açılmıştı. Onunla ilgilenemediğim için bana sinirliydi ve ara sıra evde Park Jimin'e 'pezevenk Jimin' dediğine şahit oluyordum.

Kötü bir baba ve kötü bir eş olduğumun kanıtıydı bu durum. En son onlarla ne zaman bir şeyler yaptığımı bile hatırlamıyordum. Seul Mi'yle son bir yıldır bir türlü toparlanamadığımız için saçma sapan bir aile ilişkimiz vardı.

Üstelik Park Jimin tamamen şirketi devraldığından dolayı işler iyice sarpa sarmıştı. Nedenini artık anlamıştım, bir kaç konudan dolayı şüphem olsa bile. Tamam cevapları da Park Jimin'deydi. Ama bazen bazı şeyleri bilmezlikten gelmek daha iyiydi.

Üstelik kendisini de pek fazla görmüyordum. Şirkette ara sıra karşılaşıyorduk, onda da samimiyetsiz bir selam veriyordum. Bazılarına cevap veriyor bazılarını da görmezlikten geliyordu.

Ve inanın bana bu garip bir durumdu. Şirkette ki çoğu çalışan da bunu şaşkın bakışları altından izliyordu.

İşte bu üç gün boyunca "Park Jimin az önce seni görmezlikten mi geldi?" ya da "Park Jimin neden bu kadar sakin, bu hiç normal değil." tarzı cümleler duyuyordum.

İşte bir de bu sorulara cevap verebilmek zordu. Cevabı bilmediğimden değildi, karşımdakilere açıklamak zordu. Üstelik ben bile uzak durmaya çalışıyordum.

Benim önceliğim kızımdı.

Sonra oturup evliliğimi sorgulamam gerekiyordu. Bir an önce ise bir karara varmalıydım.

"Hyung." Diye bir an da odama dalan Jeon Jungkook yüzünden hazırlıksız yakalanmış ve korkmuştum. Bu sayede çizim yaparken elimdeki kalem kayarak çizimin içine etmişti. "Acil konuşmamız gereken konular var."

Sinirlenmemeye özen göstererek derin nefesler almaya çalıştım. "Ne diyeceksin yine?"

"Sanırım kovulacağım." Panik yapmıştı, endişeliydi ve çok korkmuşa benziyordu. Yine ne boklar yedi acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. "Bana yardım etmelisin."

"Anlatacak mısın?" Panikle odamda bir sağa bir sola giden Jungkook'u takip etmek oldukça güçleşmeye başlamıştı ama yine de ses etmedim. Cidden bir boklar yemişti çünkü ve dediği gibi kovuladabilirdi.

"Park Jimin beni aradı. Bazı önemli belgeler vardı. Hani şu bir önceki imzalanan projeler vardı ya, onlarla ilgili." Hızlı hızlı ve nefes nefese konuşuyordu. Ben ise o konuşurken nefesimi tutmuştum. Lanet olsun beni de korkutmaya başlamıştı artık. "Odasına gittiğimde kendi yoktu. Ben de dosyayı masasının üstüne bildiğin fırlattım. Masanın üzerinde de bir stadyum projesi var ya, onların taslakları vardı."

aporia あ vminWhere stories live. Discover now